31 Mart 2013 Pazar

Ruhlarımız Birer Oyuncu, Sırf Bu Oyunu Oynayabilmek İçin Bedenlerimize Hapsedilmiş...

      Ölüm... Öyle aniden geliyor ki. Bir anda asla ama asla değiştiremeyeceğiniz bir gerçek ortaya çıkıyor. Hiç mi yolu yok, ameliyatı yok muymuş, tedavisi yok muymuş, dur bakalım bir daha ki sefere halledersin... gibi teselli cümleleri havada kalıyor. Bazen düşünüyorum da keşke biz de Alobar'la Kudra gibi ölüme meydan okuyabilseydik. Bazen bu düşünce hiç çaktırmadan aklımdan geçmeye çalışıyor ama hemen yakalıyorum. İnançlarım gereği yakalıyorum. Kaderci biri değilim. Allah bize irademizi ve serüvenimizi verir, biz kendi irademizle seçimler yaparız ve hayatımızı kendi seçimlerimizle yaşarız, Allah seçeceklerimizi önceden bilir. İnandığım şey bu, bize zorla seçtirilmiyor yani. He neden Allah irademizle yanlış seçimler yapmamıza izin veriyor derseniz, bu da amacını hiçbir zaman anlayamayacağımız o sınavın bir parçası sanırım. Evet, kaderci biri değilim belki ama, şunu biliyorum ki doğum ve ölüm birer seçim değil. Zamanı geldiğinde asla erteleyemiyorsunuz. Doktorlar ne kadar çabalasa da beyin kendini kapatıyor mesela, daha fazla zorlama der gibi. Beden bir anda bizim bedenimiz olmaktan çıkıyor. Adli tıp dersinde 1 saat boyunca videodan otopsi izledik. Bir yerden sonra tamamen boşaltılan sanki insan vücudu değil, daha 2 gün önce bir şeylere sevinmiş, bir şeyler için heyecanlanmış, aşık olmuş, ağlamış bir insanın vücudu değil sanki. Öyle duygusuz bir olay ki otopsi. O kadarını beklemiyordum. Bedenin aslında ruh olmadan bu kadar değersiz olabileceğini fark etmemiştim. Belki çok bağlanmamalıyız, çok bütünleşmemeliyizdir bedenimizle. Belki de ruhumuzu dinlemeliyizdir, özümüzü bulmalı, meditasyon yapmalıyızdır. Bilemiyorum. Neler olacağını ölümle göreceğiz. Ama bildiğim bir şey var ki ölüm, ölen kişi için çok daha mutluluk verici bir şey olsa gerek. Geride kalanlar olarak biz bununla baş etmeye, acımızı dindirmeye çalışıyoruz.

      Dün kardeşime arkadaşının ölüm haberini vermek zorunda kaldım. Hayatımda ilk defa birine sevdiği birinin ölüm haberini verdim. Ne kadar zormuş Allah'ım ! Ölen kişi benim yaşlarımdaydı, mahallemizin marketinde çalışıyordu, çok iyi bir çocuktu, kardeşimin de arkadaşıydı. Çok genç yaşta aşık olmuş, ama kızın ailesi izin vermiyor. Kaçtılar birlikte. Evlendiler, bir yaşında bir oğulları var. Çocuk onlara bakabilmek için üç işte birden çalışıyor. Ama nasıl mutlu, nasıl güler yüzlü anlatamam. Çocuk ve kardeşleri motor kullanmayı çok seviyor diye, kız kardeşine bir motor alınıyor. Ama kullanırken kafalarına kask bile takmıyorlar, daha bir hafta önce ve bir ay önce iki ayrı kaza yapıyorlar. Bu sefer kaza geliyorum diyor yani, binme şuna, git karının oğlunun yanına diyor Allah ama çocuk kasksız binmeye devam ediyor. Cuma günü bir arabayla çarpışıyor, kafatası çatlıyor, cenazeyi bugüne toparlamaya çalışıyorlar. 

      Büyük olasılıkla otopsi yapıldı. Asla ama asla tanıdığım ve sevdiğim birine yapılmasını istemeyeceğim, bedenin ruh olmadan aslında ne kadar değersiz olduğunu en iyi anladığım şey.

      Sonuçta bu hayat bir oyun, ruhlarımız birer oyuncu, sırf bu oyunu oynayabilmek için bedenlerimize hapsedilmiş...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...