8 Nisan 2013 Pazartesi

Güzel Bir Hafta Sonu ve Kitap Önerileri

      Bu haftasonu benim için resmen reset atma niteliğindeydi. Cuma günü sınavdan sonra kızlarla sahilde oturduk, tam güneşe karşı olduğumdan yüzüm biraz yandı. :) Cumartesi günü biraz ders çalıştım, sonra Paris geldi, sohbet ettik, güldük falan, güzel oldu. Pazar günü sevgilimle buluştum ve asıl reset oydu. Yani reset de değil kendimi kapattım, dinlendim ve bu hafta için yeniden başlattım sanki. Aşkın verdiği enerji bir başka oluyor. Çok güzel bir gün geçirdik ve zamanın nasıl geçtiğini anlamadık, gülmekten karnıma ağrılar girdi. Balım benimmm. Bugün de güne sevgilimin günaydın mesajıyla başladım, kardeşimle güzel bir kahvaltı yaptık ve yarınki iki sınavımdan birinin notlarını an itibariyle bitirdim. Şimdi sadece 100 sayfa kaldı, ki bu çok iyi bir şey. 2 saatte biter. Dün gece babamla konuştum. Bir avukatla tanışmış, benden bahsetmiş. 27 yaşında genç bir hanımmış ve numarasını verip bana iletmesini istemiş babamdan. Bana her konuda elinden geldiğince yardımcı olacağını söylemiş. Babam da numarayı verdi bana. Hem o avukatın yaptığı iyilik için mutlu oldum, hem de babam benim için bir şey yaptığı için.
      Bugün biraz okuduğum kitaplardan bahsetmek istiyorum. Sene sonuna kadar 20 kitap bitirme hedefim var. 3. ayda 4. kitabımı okuyorum, sınav dönemi olduğundan hızlı ilerleyemedim ama ayın 12 sinden sonra hız vereceğim. 







     Öncelikle Dostoyevski'nin Beyaz Geceler adlı romanıyla başlamak istiyorum. Aslında bu kitaba hikaye diyenler de var, ki bence de hikaye denilmesi daha uygun. 100 sayfa civarında ince bir kitap ve sadece iki ana karakter etrafında dönüyor. Hayal dünyasında yaşayan genç bir adamla, arayış içinde olan genç bir kadının tanışması, aralarında geçen sohbetler, hayat hikayeleri ve bu kısa tanışıklık süresinde yaşadıkları anlatılıyor. Ben keyifle okudum, size de tavsiye ederim. Her zamanki Dostoyevski ağırlığı yok bu kitapta, sanki bir mola vermiş de dinlenmiş gibi. Ama yine de karakter betimlemeleri, iç dünyalarında yaşadıkları karmaşalar her zamanki gibi çok başarılı bir şekilde yansıtılmış okuyucuya. Olay değil durum öyküsü diyebiliriz.







    
      İkinci kitap Aykut Oğut'un Evrenden Torpilim Var kitabı. İsmiyle normal bir psikolojik gelişim kitabı gibi görünebilir ama aslında çok daha fazlası. Benim düşüncelerimi, dolayısıyla hayatımı değiştirdi bu kitap. Blogun ilk yazıları ve şimdiki yazıları arasındaki farkı görebilirseniz, neler değiştirdiğini çok net anlayabilirsiniz. Aykut Oğut kurallar ve değişmez yöntemler veren yazarlardan değil. Kişinin kendisine göre değiştirebileceği yöntemleri sunup tamamen okuyucunun seçimine bırakan bir yazar. En önemlisi de kitapta size sunduğu yöntemlerin tamamını kendi yaşadığı tecrübelerin ışığında aktarmış olması. Çok samimi, bazen argo bir dille yaşadığı başarısızlıklardan yola çıkıyor. Sohbet eder gibi okuyorsunuz. Kitabın sonunda uygulayabileceğiniz bazı egzersizler veriyor. Kitabın sonunda olmasının sebebi de tüm kitap boyunca anlatılmaya çalışılan şeyi kavradıktan sonra egzersizlere geçilmesi gerekiyor.. Çünkü evren ve enerjiyi anlamak ve kendi lehimize kullanabilmek çok önemli ve egzersizleri bunu tamamen kavradıktan sonra yaparsanız sonuç alabilirsiniz. Bu benim fikrim, Aykut Oğut hiçbir sınırlama yapmıyor, sadece evren ve enerjiyi kullanmayı gösteriyor, nasıl kullanacağınız sizin elinizde. Yemek tarifi tarzı bir kitap değil.



      

      Üçüncü kitap okuduğum en iyi romanlar sıralamasında Suç ve Ceza'dan sonra ikinci sırada geliyor. Suç ve Ceza her zaman birinci kalacak, düşünün ne kadar iyi olduğunu. Bu kitap Tom Robbins'den Parfümün Dansı. Kitap en başta farklı başlıklardan oluşuyor, birbirinden alakasız insanlarla ilgili kısa bölümler gibi görünüyor, ama hepsinin ortak noktası parfüm. Çok geçmeden bu karakterlerin bağlantıları ortaya çıkıyor. Ama kitap asıl Alobar ve Kudra karakterleri etrafında dönüyor. Bu karakterler Raskolnikov'dan sonra en sevdiğim, en sorgulayıcı karakterler. Öyle konuları öyle bir şekilde sorguluyorlar ki, bazen katılıyorsunuz, bazen katılmıyorsunuz, ama Alobar'a da Kudra'ya da aşık oluyorsunuz, zaten onlar da birbirlerine aşık. İkisi de ölümden kaçıyor ve yolları kaçarken kesişiyor, sonra birlikte ölümsüzlüğü arıyorlar. Tom Robbins bu arayışı, karakterlerin yaşadıklarını ve sorgulamalarını öyle güzel sunmuş ki okuyucuya, kendisine hayran oluyorsunuz ve bir anlık bile olsa ölümsüzlüğün mümkün olabileceğini düşünüyorsunuz. Hayatla, ölümle, tarihle ve insanla ilgili çok güzel noktalara değiniyor. Kesinlikle ama kesinlikle okumalısınız.





     Şimdi okuduğum kitap da Tavuk Suyuna Çorba. Bu kitap aslında bir seri. Çiftler için, kadınlar için, ebeveynler için, çocuklar için... Bir sürü Tavuk Suyuna Çorba kitabı var. Bu kitapların ortak noktası şu : Kitaplar başarı öykülerinin derlemeleri. Benim okuduğum kitap Jack Canfield, Mark Victor Hansen, Patty Hansen ve Irene Dunlap tarafından derlenmiş. Kitabın üstünde çocuklar için olduğu yazıyor, kadınlarla ilgili olan da kadınlar için örneğin. Ben bu kitaba bayıldım, bence kesinlikle yetişkinlerin de okumaları gereken bir kitap. Çocuklar o kadar kıt imkanlarla o yaşlarında öyle şeyler başarmışlar ki inanamazsınız. Büyükler için yazılanları da elbette çok güzeldir ama zaten büyüklerin dünyasında yaşıyoruz. Çocukların bir şeyi başarabilmeleri için tutunabilecekleri tek şey hayal güçleri. O saflıkla başardıkları şeyler insana ilham veriyor. Dünyanın dört bir yanından tamamen halktan insanlar tarafından gönderilen, çocukların başarılarını anlatan mektupların derlenmesiyle oluşturulmuş. Bu derlemelerin ister çocuklar için yazılmış olanını okuyun, ister kendinize en uygun olanını seçip okuyun ilham vereceği kesin. Bana sevgilim tavsiye etti, ben de size tavsiye ediyorum. Sevgilimin kitap ve film konusundaki seçimleri muhteşemdir, güvenebilirsiniz. :)

      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...