27 Nisan 2013 Cumartesi

Üniversite Arkadaşlıkları

      Üniversitenin ilk günüydü. İstediğim olmuştu, hukuk kazamıştım ve büyük umutlarla gittim oturdum anfi sırasına. İlk hukuk dersime girecektim ve arkadaşlar edinecektim. Aslında anfiye girdiğimde şaşırdım önce, çünkü nasılsa herkes birbiriyle konuşmaya başlamıştı bile. Facebooktan tanışıp buluşmuşlar, ve şimdiden arkadaş gruplarını oluşturmuşlardı. Çok mu geç kalmıştım ? O kadar şaşırdım ki. Ama sorun etmedim. Ne de olsa ilk gündü, illa ki benim de çok iyi bir arkadaş grubum olacaktı. Okulun kayıt gününde bir kızla tanışmıştım aslında. Çok da tatlı bir kızdı ama o yoktu anfide. İlk gün öyle geçti, kimseyle konuşamadım.

 
     Diğer günler arada o kızı görüyordum, adı miami olsun, arkadaş olmaya başlamıştık. Bir gün yanıma bir kız geldi, oturdu sohbet etmeye başladı. Ben bir umutlandım ama sonra baktım önde miami, selam verip çağırdı beni, ben de o kızı bırakıp öne geçtim diğer ders. Sonra miami ve ben başka arkadaşlar da edindik ama sadece selamlaşmadan ibaretti. Yani çok samimi olamadım onlarla, bana göre fazla sosyallerdi zaten. Miami ile başka bir çocukla tanıştık. O çocukla arada sohbet ediyorduk, tek aktivitemiz de benim ona duvarlara bütünleme hakkımız ile ilgili kağıtlar yapıştırmakta yardım etmemdi. Benim amacım sadece bütünlememizin olmasıydı, çünkü sadece yaz okulumuz vardı ve çok pahalıydı, ama o hala mitinglerde sanırım. Sonra bir gün sınav için ders çalışıyorduk, gerçekten onların dersle bir alakaları yoktu ve sürekli sohbet ediyorlardı. Ben de ders çalışmam gerektiğini söyledim ve kütüphaneye gittim. İşte sonra ben arkadaşsız kaldım ve 2. sınıfın ikinci dönemine kadar bu yalnızlık devam etti. Neredeyse 1.5 yıl yalnızlık çektim. Yemekleri yalnız yiyordum, yalnız ders çalışıyordum ve sınavlarla ilgili, notlarla ilgili bile bir şey sorucak kimsem yoktu. Miami ile de konuşmadık hiç o sıra. Okula da gitmedim zaten. 1. sınıftan 14 dersten 10 undan kaldım ! İkinci sınıftan beri her dönem 12 ders alıyorum bu yüzden. 

     2. sınıfın ilk döneminde bir gün sevgilimle buluştuk ve ben bir ağlamaya başladım, anlatamam. Ama nasıl ağlıyorum, kendimi durduramadım. O kadar yalnızdım ki, sevgilimi görünce birden bıraktım kendimi. Sonra sevgilim ciddi ciddi kural getirdi her gün okula gideceksin diye. Çünkü her gün okula gitmediğim sürece ne biriyle tanışabiliyordum, ne de derslerim iyi gidiyordu. İkinci dönem her gün 6.30 da kalkıp gitmeye başladım. Bir kız grubuyla tanıştım ama samimi olamadık çünkü çok ortak noktamız yoktu. Onlar kapalılardı, ve benim yapabileceğim bazı şeyler onlara çok ters geliyordu, bu nedenle sadece derslerle ilgili konuşabiliyorduk. Sonra bir gün new york ile tanıştım. Aslında çok görüyordum onu çünkü çok sosyaldi ve sınavlarımız genelde aynı anfide oluyordu. Bir gün derste ona selam verdim, yanında 3 arkadaşı daha vardı. Onlara da selam verdim, tanıştık. Ama o kadarla kalacak sandım her zamanki gibi. Onlar hep önde oturuyordu ve yakın görünüyorlardı. Birbirini önceden tanıyan bir arkadaş grubunun arasına girmek zordur bilirsiniz. O yüzden çok zorlamadım, anfide ortalara oturdum. Kendimi o kadar kötü hissediyordum ki, neredeyse ağlayacaktım. 2. senenin sonuna geldik ve ben hala yalnızdım. Üniversite hayatım bomboş geçiyordu ve hiç arkadaşım yoktu. Annem bana en iyi, en kalıcı arkadaşların üniversitede edinileceğini söylerdi lisedeyken. Evet, bende kesinlikle bir sorun vardı. Dayanamıyordum, Allah'ım dedim, ne olur yalvarırım bana bir arkadaş gönder ! Aradan belki 5 belki 10 dk geçti, prag geldi, selam verdi ve yanıma oturdu. Prag new yorkun o tanıştığım arkadaşlarından biriydi. Sanırım kimse gelmemişti, o da beni tanıdığı için gelip benim yanıma oturmuştu. O günden sonra onla da diğer üç kişiyle de çok iyi arkadaş olduk. Bugün 4. sınıfın sonu geliyor, biz 5 kişiyiz ve eminim hayatımın sonuna kadar onların yeri ve arkadaşlığı hep özel olacak.

22 Nisan 2013 Pazartesi

Mezuniyet Yaklaşırken

      Dün gece kitap okumaya dalmışım, saat ne ara 3 oldu anlamadım. Okuduğum kitap da çocukların yazdığı mektuplardan oluşan bir kitap söylemiştim kitabı anlatırken. Çocukların sevdiklerinin ölümleri ile ilgili yazdıkları mektupları okuyunca ben bir ağla, bir ağla. Her mektupta ayrı ağlama krizine giriyorum. Ama yine de iyi ki okumuşum. Çünkü şu zamana kadar savunduğum şeylerin ne kadar doğru olduğunu anlamamı sağladı. Kitapta benim kullandığım bazı cümleleri neredeyse aynı şekilde yazmış çocuklar. "Yarın uyanabileceğimizin garantisi yok, birbirimize söyleyebildiğimiz her an seni seviyorum demeliyiz, birbirimizi kırmamalıyız, ertelememeliyiz." 
      O saatte yatınca da anca gelen kargo için kapının çalmasıyla 11.30 da uyanabildim. Happy Box etkinliğindeki hediye kutum gelmişti. Eşleştiğim kişiye tüm ürünler için teşekkür ederim. 



      Mezuniyet baloma az kaldı, onun da heyecanı var bu ara. Yapmak istediğim saç modelleri hep uzun saçlar istiyor. Benim saçlarım da uzundu ama çok sağlıksız olduğundan uçlarından dört parmak kadar aldırdım. Sonra da saçlarımı hayata döndürme projesine başladım. Önce aylık saç boyamı yaptım, sonraki yıkamada da bir saç maskesi hazırladım. Saçıma sürerken, saçımda beklerken hatta yıkarken bile saçımı sertleştirdiğini sandım, hatta yalan yok saçım her zaman banyoda döküldüğünden daha fazla döküldü yıkarken. Ama öyle korkulacak kadar değil tabi, ben bir daha yaparım bu maskeyi mesela. Banyodan çıktıktan sonra da her zaman ki gibi sıvı saç kremini sıkıp kurumaya bıraktım saçlarımı. Umudumu kesmiştim çünkü mümkün değildi işe yaraması. Saçlarım kuruduktan sonra tesadüfen elimi saçıma götürdüm ve o kadar şaşırdım ki ! Saçlarım yumuşacık olmuş ! Kabarıklığına etki etmemişti dün kuruduğunda. Ama bu sabah uyandığımda kabarıklığı da tamamen gitmişti. İşe yararsa paylaşacağımı söylemiştim, belki uygulamak isteyen olur.

1 yumurta
1 yemek kaşığı bal
1 yemek kaşığı zeytinyağı
1 E vitamini ampulü
1 Bephanten ampul
1 kapak badem yağı
Birkaç damla argan ve menekşe yağı

      İlk yumurtayı koydum kaseye ve sarısı ve beyazı birbirine karışıncaya kadar çırptım, sonra bal ve zeytinyağını koyup karıştırdım, sonra da ampulleri kırdım ve yağları koydum. E vitamini ampul de Bephanten ampul de 5 lira falan. Menekşe yağı ve badem yağı da öyle. Argan yağı ve menekşe yağını koymasanız da bir şey fark edeceğini sanmıyorum. Menekşenin kokusu çok güzel ama.
      Bir de gliserinli saç spreyi yapacağım, maske ve spreyi aynı anda kullanmadım çünkü o zaman yumuşaklık için hangisinin işe yaradığını bilemezdim. Onu da yaptıktan sonra paylaşırım. :)

    

21 Nisan 2013 Pazar

Bu da Benim Seçimim

   

       Nasıl oldu bilmiyorum ama bir anda her şey düzene girdi !!! Blogu yazmaya başladığımda resmen bunalımdaydım, gerçekten de yazdım rahatladım. Babamı o kadar dert ediyordum ki, düşünmediğim bir günüm bile geçmiyor, olan her şeyde, izlediğim her filmde her dizide yaşadıklarıma ve üzüntülerime dair bir şeyler buluyordum. Sevgilimin beni sarsmasıyla kendime geldim. Bu şekilde devam edemezsin dedi, etmemeliydim de. Anı yaşamaya, geçmiş için, babam için sürekli endişelenmemeye karar verdim. Bu arada başka bir sebep yüzünden psikologa gidiyordum, çok sevgili psikologumla büyük bir ilerleme kaydetmemiz de hayatımın düzene girmesinde çok etkili oldu. Tüm bunların yanında Aykut Oğut'un kitabı bazı şeyleri daha net görmemi sağladı. Yani aslında her şey kendime değer vererek başladı. İnsan kendine değer verince sevdiği herkes, her şey de daha değerli oluyor. Şu an sorun ettiğim şeyler sevgilimle nereye gideceğimiz, burun estetiğim, saçlarım ... Dramatik bir şeyler okumaktan çok daha sıkıcıdır belki bu yazdıklarım bazıları için ama bu dramatizm neredeyse hayatımı mahvediyordu. Beni o kadar mutsuz bir hale getirmişti ki o dramatiklik, ne evde mutluydum, ne sevgilimle. Az kalsın hayatımın aşkını kaybedecektim. Annemle, kardeşimle, arkadaşlarımla aram bozulacaktı. Yalnızlık kadar kötüsü yok. Ben mutlu olmayı seçtim. Ve mutlu olmayı seçen herkes için yazmaya karar verdim. Mutlu olmak isteyenler okusun, onlar da mutlu olsun. Ben nasıl iyileştiğimi, kendime, vücuduma nasıl hak ettiği değeri verdiğimi paylaşmak istiyorum. En önemlisi de ruhuma hak ettiği değeri vermek istiyorum. 

      Bu arada babamı artık düşünmeyeceğim anlamına gelmiyor bu. Babam benim yaşam sebeplerimden biri. Ama kendisi bizim yerimize uyuşturucuyu seçti. Koah hastalığına yakalandığından beri de sanırım sadece alkol alabiliyor, o yüzden şimdi de alkolik oldu. Sizce ne yapmalıydım ? Elimden bir şey gelmiyorken üzülmeye, kendimi yıpratmaya devam mı etmeliydim ? Arkadaşlarım babalarından her bahsettiğinde ağlama moduna mı girmeliyim ben ? Hala üzülüyorum evet. Babalarının onları kıskandığını, koruduğunu anlattıkları her şeyde çok kırılıyor kalbim. Ama diyorum ya, bu onun seçimi. Ne bırakmayı, ne de tedavi olmayı kabul etti. Ben her zaman onun yanında olacağım, her zaman ona destek olacağım, ve omzumda ağladığı ilk seferde söz verdiğim gibi ne olursa olsun onu çok seveceğim. Ama kendi hayatımı da, bunalıma girip sevdiklerimi kendimden uzaklaştırarak ve başarısız olarak tüketmeyeceğim. O seçimini yaptı, bu da benim seçimim.

20 Nisan 2013 Cumartesi

Yaza mı Giriyoruz Kışa mı Belli Değil

      Bence devamlı mutlu ve neşeli olmanın sırrı bütün mevsimleri bahar gibi sevmekte. Baharda herkese pozitif enerji yüklenme zamanı bence. Ama her mevsimi ilkbahar gibi sevmemiz mümkün mü ? Kışı öyle sevmek mümkün değil bence. Devamlı okulun ve işin olduğu, bir yere giderken her tarafımızın çamur içinde kalabildiği, yağmurdan fönlü saçlarımızın bozulabildiği, rüzgardan yüzümüzde renk kalmadığı ve kat kat giyindiğimiz bir mevsimi nasıl bahar gibi sevebiliriz ki ? Madem kışı sevemeyiz sonbahar da kışın habercisi olduğuna göre, yazın habercisi olan ilkbaharla kıyaslanamaz bile. Hem sonbaharda çok yağmur olur, hava güneş yerine buluta ev sahipliği yapmaya başladıkça biz de neşe yerine sıkıntıya ev sahipliği yapmaya başlarız. Ancak yazı baharla kıyaslamaya cüret edebiliriz. Ama o kuru sıcakta okula gidip sınavlara girmek zorunda olanlar, insanlar tatil yaparken tıpış tıpış işine gidip çalışmak zorunda olanlar bu kıyaslamayı yapmayacaktır bile. Saniyelik rüzgara hasret kaldığımız ve sürekli terlediğimiz, hatta bazen sıcaktan ve sivrisineklerden uyuyamadığımız yaz aylarını, henüz hiç sivrisinekler olmayan bahar ayıyla kıyaslamak haksızlık olur. Tek güzel yanı tatildir yazın. Ama baharda yaşadığımız aşk da bir başka. O yüzden benim baş tacım bahar !!!



      Gerçek bahar gelse diyorum artık. Sürekli kışa girmek üzere olan sonbahar gibi hava. İçime sıkıntı bastı artık. Tam bu yazıyı yazmaya başlayacağım, camdan dışarı bir baktım hava gri. Baharın vereceği pozitif enerjiye çok ihtiyacım var şu sıralar. Sayfanın yan tarafında yazan hedeflerimden biri hariç hiçbirini gerçekleştiremedim. Piyano ve İngilizce çalışmaya başlayamadım bile. Kıçımı koltuktan kaldıramıyorum ki ! Hele bir de Friends dizisine başladım şimdi. Zaten 20 dk lık ve 10 sezonluk bir dizi. Bir de Dizi-mag hd yayınlamış. Günde kaç bölüm izlediğimi siz düşünün. Buna bir son vermem lazım artık. Daha sırada Behzat Ç ve Leyla ile Mecnun var. Galiba bunun çözümü günde iki bölüm diye sınır koymak. Zaten bir hafta sonra final sınavlarının notları çıkmaya başlıyor.  Daha da bu kadar izleyemem. ( 2 saniye önce havayı koklayan adamdan mesaj geldi, bahar için az sabredin salıdan itibaren 20'li değerler ve güneş var, diyor.) 

      Babaannem ameliyat olmuş yine. Habire bacağından, kalçasından falan ameliyat oluyor. Babam da "Kızım babaannenizi bir arayın" deyip duruyor. Aslında hastaneye, sonrasında da eve gidip ziyaret etmemizi tercih eder tabi. Ama en son hastaneye gittiğimde gerizekalı halam ve embesil eniştemin anneme laf sokma çabalarıyla karşı karşıya kaldım. En son kardeşimle babaannemin evine gittiğimizde, dolayısıyla babamın kaldığı eve, ikisi birden dedeme, dayıma ve anneme laf sokmaya kalktılar. En zor zamanımızda yanımızda olan insanlara. Daha da gitmedik babama. Onlara sorsan haksızız ve saygısızız. Ama kim ne düşünürse düşünsün. Bazen insanların fikrini değiştirmeye çalışmak bile ne kadar haklı da olsak çaresiz gösteriyor bizi. O yüzden umurumda değil. Babamla da dışarıda buluşuyoruz. En azından psikolojim daha az bozuluyor.

     Bu ara nedense annemle de biraz sorun yaşıyorum. O kadar negatif ki ruh hali, sürekli sinirli gibi. Kardeşimle bana da çok sinir oluyor gibi hissediyorum. Nedenini anlayamadım henüz. Kardeşimle birlikte kaldığımız odaya döndüm tekrardan. Annemin odasındaydım bir süredir.

     İşte böyle bu aralar.

13 Nisan 2013 Cumartesi

Hoşgeldin Bahaaaarrr Lalala

      Veee sınavlar bitti !!! Nasıl mutluyum, nasıl huzurluyum anlatamam. Nasıl geçtikleri bile önemli değil şu an benim için. Üstüne bugün sevgilimle çok güzel bir gün geçirdim, gülmekten karnıma ağrılar girdi yine. Sabah kahvaltıya gittik. Nasıl güzel bir yere götürdü beni anlatamam. Küçük ve şirin bir yer, üstelik garsonları çok tatlı, çok ilgililer. Yemekler çok lezzetli, ne zamandır bu kadar güzel kahvaltı yapmamıştım ! İstanbul'da olanlarınız varsa burayı kesin denemeli. Adı Reçel Türevleri. O kadar fazla reçel çeşidi var ki anlatamam. Ceviz reçeli, soğan reçeli bile var. Soğanı denemeye cesaret edemedim ama ceviz reçeli çok lezzetli. Beşiktaş'ın bir ara sokağından giriyorsunuz, ve önünüze bir sürü kahvaltıcı çıkıyor. Ama o kadar yerin arasında Reçel Türevleri'nde oturmak için insanlar ayakta bekliyor masa boşalması için. Fiyatlar da çok uygun. Gitmek isteyenleriniz varsa ayrıntılı bilgi veririm.



      Sınavların bitmesiyle, ben de saç bakımıma başlıyorum. Sürekli boyadığım için ve işlem yaptığım için saçlarım çok kırıldı, uçları mahvoldu. Fırsat bulup bakım yapamamıştım.  Önce uçlarından aldıracağım, ki bu işlemi çok büyük ihtimalle arkadaşım yapacak. :) Sonra boya yapacağım, sonra da hazırladığım maskeyi. Arkadaşımın verdiği tarife göre E vitamini ampulü, yumurta ve zeytinyağı gerekiyor. Eczacı bana Bephanten ampulü de önerdi saç için, onu da katacağım. Umarım iyi gelir. Onun dışında gliserin, su, menekşe yağı ve diğer bakım yağlarıyla bir sprey yapacağım, baya parlaklık veriyormuş. İşe yararlarsa bilgilendiririm. :)

      Blog sayfamın hemen sağ tarafında bir liste var, bu sene gerçekleştirmek istediklerim yazıyor. Sanırım bir tanesini gerçekleştirdim. Adli tıp çalışma grubuna girdim ve en önemlisi sanırım Oğuz Polat'ın da gözüne girdim. Hem makalemi çok beğendi ve titiz çalıştığımı söyledi, hem de LinkedIn'de profesyonel ağına katılmam için davet gönderdi ! Umarım çalışma grubunda öne çıkabilirim. Aynı zamanda çok da faydalı bir çalışma olacak, çünkü çocuk istismarı üzerinde çalışacağız. Çocuk istismarının önlenmesi için atılan adımlar maalesef çok geç atılmış. 90 lı yıllara kadar ne dünyada ne Türkiye'de hiçbir kurum bu durumu dikkate almamış. Bu gerçekten çok kötü bir durum. İnşallah bu çalışma grubuyla benim de bu konuya bir katkım olur.

      İçimde nasıl bir huzur, nasıl bir coşku var anlatamam. Bir sürü şey beliriyor kafamda. Yeni yerler gezmek, yeni yemekler ve tatlılar yapmayı öğrenmek, sevgilimle yeni şehirler görmek, yeni şeyler keşfetmek istiyorum. Bu LinkedIn'de bir sürü arkadaşımın okudukları bölümler, çalıştıkları yerler ve yetenekleri hakkında yazdıklarını gördüm, profillerini inceledim. Ne kadarı doğru bilmiyorum ama doğruysa gerçekten insanlar çalışıyor ! O profiller ne öyle, görseniz şaşarsınız ! Ne yetenekler yazmışlar, sadece okumamışlar sürekli çalışmışlar falan. Nasıl facebook insanları bunalıma sokuyorsa, bence bu site de öyle. İnsan kendini geride kalmış hissediyor. Tabi bu durum bana daha fazla çalışmak için şevk veriyor, hırslandırıyor. Eh sanırım biraz da gıcık oldum. Ama ne olursa olsun bu pozitif enerjimi hiçbir şeyin düşürmesine izin vermem ! :)

8 Nisan 2013 Pazartesi

Güzel Bir Hafta Sonu ve Kitap Önerileri

      Bu haftasonu benim için resmen reset atma niteliğindeydi. Cuma günü sınavdan sonra kızlarla sahilde oturduk, tam güneşe karşı olduğumdan yüzüm biraz yandı. :) Cumartesi günü biraz ders çalıştım, sonra Paris geldi, sohbet ettik, güldük falan, güzel oldu. Pazar günü sevgilimle buluştum ve asıl reset oydu. Yani reset de değil kendimi kapattım, dinlendim ve bu hafta için yeniden başlattım sanki. Aşkın verdiği enerji bir başka oluyor. Çok güzel bir gün geçirdik ve zamanın nasıl geçtiğini anlamadık, gülmekten karnıma ağrılar girdi. Balım benimmm. Bugün de güne sevgilimin günaydın mesajıyla başladım, kardeşimle güzel bir kahvaltı yaptık ve yarınki iki sınavımdan birinin notlarını an itibariyle bitirdim. Şimdi sadece 100 sayfa kaldı, ki bu çok iyi bir şey. 2 saatte biter. Dün gece babamla konuştum. Bir avukatla tanışmış, benden bahsetmiş. 27 yaşında genç bir hanımmış ve numarasını verip bana iletmesini istemiş babamdan. Bana her konuda elinden geldiğince yardımcı olacağını söylemiş. Babam da numarayı verdi bana. Hem o avukatın yaptığı iyilik için mutlu oldum, hem de babam benim için bir şey yaptığı için.
      Bugün biraz okuduğum kitaplardan bahsetmek istiyorum. Sene sonuna kadar 20 kitap bitirme hedefim var. 3. ayda 4. kitabımı okuyorum, sınav dönemi olduğundan hızlı ilerleyemedim ama ayın 12 sinden sonra hız vereceğim. 







     Öncelikle Dostoyevski'nin Beyaz Geceler adlı romanıyla başlamak istiyorum. Aslında bu kitaba hikaye diyenler de var, ki bence de hikaye denilmesi daha uygun. 100 sayfa civarında ince bir kitap ve sadece iki ana karakter etrafında dönüyor. Hayal dünyasında yaşayan genç bir adamla, arayış içinde olan genç bir kadının tanışması, aralarında geçen sohbetler, hayat hikayeleri ve bu kısa tanışıklık süresinde yaşadıkları anlatılıyor. Ben keyifle okudum, size de tavsiye ederim. Her zamanki Dostoyevski ağırlığı yok bu kitapta, sanki bir mola vermiş de dinlenmiş gibi. Ama yine de karakter betimlemeleri, iç dünyalarında yaşadıkları karmaşalar her zamanki gibi çok başarılı bir şekilde yansıtılmış okuyucuya. Olay değil durum öyküsü diyebiliriz.







    
      İkinci kitap Aykut Oğut'un Evrenden Torpilim Var kitabı. İsmiyle normal bir psikolojik gelişim kitabı gibi görünebilir ama aslında çok daha fazlası. Benim düşüncelerimi, dolayısıyla hayatımı değiştirdi bu kitap. Blogun ilk yazıları ve şimdiki yazıları arasındaki farkı görebilirseniz, neler değiştirdiğini çok net anlayabilirsiniz. Aykut Oğut kurallar ve değişmez yöntemler veren yazarlardan değil. Kişinin kendisine göre değiştirebileceği yöntemleri sunup tamamen okuyucunun seçimine bırakan bir yazar. En önemlisi de kitapta size sunduğu yöntemlerin tamamını kendi yaşadığı tecrübelerin ışığında aktarmış olması. Çok samimi, bazen argo bir dille yaşadığı başarısızlıklardan yola çıkıyor. Sohbet eder gibi okuyorsunuz. Kitabın sonunda uygulayabileceğiniz bazı egzersizler veriyor. Kitabın sonunda olmasının sebebi de tüm kitap boyunca anlatılmaya çalışılan şeyi kavradıktan sonra egzersizlere geçilmesi gerekiyor.. Çünkü evren ve enerjiyi anlamak ve kendi lehimize kullanabilmek çok önemli ve egzersizleri bunu tamamen kavradıktan sonra yaparsanız sonuç alabilirsiniz. Bu benim fikrim, Aykut Oğut hiçbir sınırlama yapmıyor, sadece evren ve enerjiyi kullanmayı gösteriyor, nasıl kullanacağınız sizin elinizde. Yemek tarifi tarzı bir kitap değil.



      

      Üçüncü kitap okuduğum en iyi romanlar sıralamasında Suç ve Ceza'dan sonra ikinci sırada geliyor. Suç ve Ceza her zaman birinci kalacak, düşünün ne kadar iyi olduğunu. Bu kitap Tom Robbins'den Parfümün Dansı. Kitap en başta farklı başlıklardan oluşuyor, birbirinden alakasız insanlarla ilgili kısa bölümler gibi görünüyor, ama hepsinin ortak noktası parfüm. Çok geçmeden bu karakterlerin bağlantıları ortaya çıkıyor. Ama kitap asıl Alobar ve Kudra karakterleri etrafında dönüyor. Bu karakterler Raskolnikov'dan sonra en sevdiğim, en sorgulayıcı karakterler. Öyle konuları öyle bir şekilde sorguluyorlar ki, bazen katılıyorsunuz, bazen katılmıyorsunuz, ama Alobar'a da Kudra'ya da aşık oluyorsunuz, zaten onlar da birbirlerine aşık. İkisi de ölümden kaçıyor ve yolları kaçarken kesişiyor, sonra birlikte ölümsüzlüğü arıyorlar. Tom Robbins bu arayışı, karakterlerin yaşadıklarını ve sorgulamalarını öyle güzel sunmuş ki okuyucuya, kendisine hayran oluyorsunuz ve bir anlık bile olsa ölümsüzlüğün mümkün olabileceğini düşünüyorsunuz. Hayatla, ölümle, tarihle ve insanla ilgili çok güzel noktalara değiniyor. Kesinlikle ama kesinlikle okumalısınız.





     Şimdi okuduğum kitap da Tavuk Suyuna Çorba. Bu kitap aslında bir seri. Çiftler için, kadınlar için, ebeveynler için, çocuklar için... Bir sürü Tavuk Suyuna Çorba kitabı var. Bu kitapların ortak noktası şu : Kitaplar başarı öykülerinin derlemeleri. Benim okuduğum kitap Jack Canfield, Mark Victor Hansen, Patty Hansen ve Irene Dunlap tarafından derlenmiş. Kitabın üstünde çocuklar için olduğu yazıyor, kadınlarla ilgili olan da kadınlar için örneğin. Ben bu kitaba bayıldım, bence kesinlikle yetişkinlerin de okumaları gereken bir kitap. Çocuklar o kadar kıt imkanlarla o yaşlarında öyle şeyler başarmışlar ki inanamazsınız. Büyükler için yazılanları da elbette çok güzeldir ama zaten büyüklerin dünyasında yaşıyoruz. Çocukların bir şeyi başarabilmeleri için tutunabilecekleri tek şey hayal güçleri. O saflıkla başardıkları şeyler insana ilham veriyor. Dünyanın dört bir yanından tamamen halktan insanlar tarafından gönderilen, çocukların başarılarını anlatan mektupların derlenmesiyle oluşturulmuş. Bu derlemelerin ister çocuklar için yazılmış olanını okuyun, ister kendinize en uygun olanını seçip okuyun ilham vereceği kesin. Bana sevgilim tavsiye etti, ben de size tavsiye ediyorum. Sevgilimin kitap ve film konusundaki seçimleri muhteşemdir, güvenebilirsiniz. :)

      

6 Nisan 2013 Cumartesi

Paris

      Resmen en yakın dostumu kaybetmekten korkuyorum. Böyle bir şey mümkün mü ? 21 yıllık dost, kardeş. Birlikte çok daha fazla güldüğümüz zamanları özledim, yanında kendim olabildiğim zamanları özledim. Şu an sanki kendim değilim, laflarımı seçiyorum, ya da onunkileri. Bundan çok rahatsız oluyorum. Çok üzülüyorum. İkimiz de tamamen farklı insanlarız, çok zıttız, her zaman öyleydik. Ve bu zıtlığımızla ilgili konuşup gülüyorduk, birbirimizin farklılıklarını dostluğumuzda eritiyorduk, saygı duyuyorduk. Sorgulamıyorduk, yargılamıyorduk. Şimdi öyle değil sanki, yargılıyoruz birbirimizi. Ben bazen ona bir ebeveyn gibi yaklaşıyorum sanki, yaptığı şeylere dikkat etmesini istiyorum, üzülmesinden çok korkuyorum, o benim yaptığım bazı şeyleri gereksiz ya da abartılı buluyor, bunu biliyorum. 



      Halbuki yine kahkaha atmalıyız birlikte, nasıl sağlamalıyım bunu ? Belki de her zaman ki gibi olmalıyım, hoşlanmadığım şeyleri açıkça söylemeliyim, sırf uyum sağlama amacı olmamalı belki de. Biz hep zıtlıklarımızla en yakın dosttuk zaten. Çünkü ben içimde tuttukça büyüten bir insanım, kafamda onunla ilgili en küçük olumsuz bir şey olmasını istemiyorum. O zaman onun yanında daha rahat olurum. Dolayısıyla daha çok güleriz. Sadece birbirimize saygı duymayı öğrenmeliyiz o kadar.

      Gerçekten sadece birlikte kahkaha atmamızı bile çok özledim. Onun benim anlattıklarıma normal yorumlar yaptığı zamanları çok özledim. Şu anda da normal yapıyor ama çok fazla eleştiriyor. Önceden sadece dinlemesi, sarılması bile yeterdi bana, eleştirmezdi çünkü. Şimdi söyleme ihtimali olan şeylerden ve yine rahatsız olmaktan korkuyorum konuşurken. Tabi ki ben nasıl rahatsız olduğum şeyleri içimde kalmasın diye söylüyorsam o da söyleyecek, ama o söylerken öyle bir havada oluyor ki. Yani sanki ben çok garipmişim gibi. Anlatamadım ki. Neyse.

3 Nisan 2013 Çarşamba

Beni Bırakın Siz Devam Edin

       Benimm en iyi dostuumm içkimm, sigaramm... demek isterdi gönül. Ama hayır, benim en iyi dostlarım şu an maalesef notlarım. Beni hiiç terk etmiyorlar. Küfür de etsem, dövsem de sövsem de her daim yanımdalar. Ve 12 nisanda sınavlarım bitene dek de canımdan bezdirmeye devam edecekler. Dün akşam saat 7 den 2.30 a kadar çalıştım, ve yine de bitiremedim notları. Gerçekten kusacağım artık. 


      Bugün saat 7 gibi Paris aradı, Vegas aramış ağlıyormuş "Buluşalım yarın sınavın yoksa." dedi.Yorgunluktan ölüyordum, sınavım da vardı ama onlar benim en yakın arkadaşlarımdı sonuçta, yalnız bırakamazdım, "Tamam ya buluşalım çalışırım ben sonra" dedim. Paris "Tamam ben beatlesa geçeyim, sen de gelirsin." dedi. Haydaaa ! Ne Beatles'ı şimdi. Beatles iyi güzel yerdir de siz oradaki bütün yavşak garsonlarla sıkı fıkı olduğunuz için, onlar da sizin yüzünüzden mesafelerini korumadıkları için ben oraya gitmek istemiyorum ve siz bunu çok iyi biliyorsunuz. En başta alakam olmayan insanların yavşak davranışlarını çekmek istemiyorum, ikincisi benim sevgilime karşı sorumluluklarım var. Daha önce bununla ilgili bir durum yaşamıştık sonuçta. Orada takılırken tanıştıkları yavşak embesilin teki biz üçümüz otururken masamıza geldi oturdu iki saat ve seviyesi magmadaydı. Kalkıp gidemedim de. Ben kimse yüzünden, hele ki en yakın arkadaşlarım yüzünden o tip insanlarla muhattap olmak istemiyorum. 
"Ya ne olacak maç var bugün, boştur orası zaten." dedi Paris.
"Yok ya ben oraya gitmek istemiyorum, siz gidin o zaman."
"Kızım maç günü boştur ne olacak."
"Tamam siz gidin ben program bozucu olmayayım."
"Program falan yok, tamam başka yerde bira içelim o zaman."
"Yavrum benim sınavım var yarın, kahve içelim uykumu getirmesin, çok yorgunum biliyorsun."
"Ben bira içeriz diye düşünmüştüm, hem Vegas da Taksim'den çıkacak metrodan."
"Ya kahve içmeye gitsek tamam da bira içecekseniz gelmeyeyim."
"İyi tamam görüşürüz."

      Bütün hafta sınavlardan canım çıktı. Bugün iki tane sınava girdim ve ikisi de kol gibiydi. Yarın yine sınavım var ve çalışmak zorundayım, bu arada yorgunluktan gözlerim kapanıyor. Vegas ağlıyormuş ben de yanında olmalıyım diye düşünüyorum ve bana "Tamam kahve içelim" demek yerine sonra görüşürüz diyorlar. Bira içmeye ben de bayılıyorum, hatta sizinle bira içip sohbet etmek en büyük keyiflerimden. Ama bu seferlik benimle kahve için ne var yani ?  Ben de mesaj attım sonra "Ne önemliymiş Beatles ve bira, benim şerefime de koltuğuma bira koyun. :) " dedim.

        Zaten Real Madrid - Galatasaray maçını izleyemiyorum. Fuck D-Smart. Şimdi gidip ders çalışacağım, daha keyifli ne olabilir ki !

2 Nisan 2013 Salı

Ne Yapsam Ne Etsem ?

       Yaptığım listede başarabildiğim yegane şey kitap okumak bu ara. Normalde sınav dönemlerimde hiç vakit bulamazdım okumaya ama ya okuma aşkımın kabarmasından ya da seçtiğim kitapların muhteşem olmasından bu kez baya okudum. Derse ara verdiğimde bile internete girmek yerine kitap okuyorum. Ki bu bana çok iyi geliyor, ya kendimden tamamen uzaklaşıyorum, ya da kendime dönüyorum. Normalde sınav dönemleri, hastalık dönemleri falan hep bahane olurdu istediğim şeyleri yapmayı erteleme açısından ama artık öyle yapamamaya karar verdim. Çünkü isteklerimi ne kadar ertelersem enerjimin de o kadar düştüğünü fark ettim. Kitap okumak ya da blog yazmak istiyorum ama ders mi çalışmam lazım ? Çalışıyorum derse, ara verdiğimde de mal mal televizyon karşısında oturmak yerine kitap okuyorum. Çok iyi geliyor. 

      Bu ara sevgilimle kavga etme rekoru kırıyoruz. Dün gece ağladım, gözlerim acıdı, dolayısıyla ders çalışamadım, açıkçası sınav da umurumda olmadı. Ama şanslıyım ki sadece 10 soruluk bir testti ve diğerlerinin kağıdına çok kolay baktım. Neyse, sınav gerçekten önemli değil şu an. Tek istediğim sevgilimle aramızın düzelmesi. Ama uzun vadeli bir düzelme istiyorum. O benim ilk aşkım, ve tek aşkım olmasını istiyorum. 17 yaşımızdan beri birlikteyiz, birlikte büyüdük, birlikte öğrendik her şeyi. Kime nasip olur hayatının aşkını erkenden bulmak ve en güzel şeyleri birlikte yaşamak ? Kaç kişiye nasip olur ? Bunu kaybetmemeliyiz. Her şeyin düzeleceğine inanıyorum ben. Sabah mesaj çekti ve beni çok mutlu etti. Erkekler kavgadan sonra arama özürlüdür bilirsiniz. Ama bu ara sevgilim hassas davranıyor ve bu beni çok mutlu ediyor.



      Okuldaki kızlarla aram çok iyi evet ama bir sorun var. Prag'la ilgili beni rahatsız eden bir şeyler var. Aslında çok seviyorum, çok iyi vakit geçiriyorum onunla, baya uzun sohbet edebiliyoruz. Ama nedense en güzel olma şeysi var... Neysi desemmm ? Çabası demeyeyim, kendini öyle görüyor yani. Ve hem beni inceliyor hem de benim onu incelediğimi düşünüyor gibi hissediyorum. Ama böyle düşünmesini kesinlikle istemiyorum çünkü gerçekten umurumda değil. ( umurumda mı acaba emin olamadım ) Yani her kadında vardır bu tabi ki ama ben sıkıldım gerçekten. Nasıl kendi açımdan olumluya çevirebilirim bu durumu acaba ? Şimdilik aklıma sürekli gülümsemekten, pozitif davranmaktan ve asla kıyafetine ya da aksesuarına bakmamaktan başka bir şey gelmiyor. Umurumda olmadığını anlayıp kendi saçmalıyor gibi hissetmeli yani. Neyse işte.

      Yarın iki tane sınavım var, umarım üstesinden gelebilirim. Bu arada Almanya'dan yengem geldi, kendisi çok iyi bir kuafördür. Saç rengimle ilgili ona danıştım. Benim saçlarım şimdi koyu sarı ya da sarıya dönük bir karamel gibi. Ama aralardaki turuncu yansımaları istemiyorum. Şu ana kadar çok renk denedim. Ama salaklığıma gelmiş olmalı ki koleston 11/1 denemedim. Yengem çok açar saçını sakın direk sürme dedi ama ben hiç öyle çok açık bir renk olacağını düşünmüyorum, tecrübeyle sabit yani. Koyu küllü bir sarı istiyorum. Acaba aranızda kullanan ya da öneride bulunabilecek olan var mı ?

      Bu arada Melodram'ın başlattığı Happy Box etkinliği için de kutumu dolduruyorum, çok şirin minik bir defter aldım, çok güzel şeyler koymak istiyorum kutuya. Kutuyu açan her bir şeye ayrı ayrı bayılsın istiyorum !!! Bana gelecek kutuyu da çok merak ediyorum. Bayıldım bu etkinliğe gerçekten, düşünsenize hiç tanımadığınız birine güzel bir kutu hazırlıyorsunuz ve yine hiç tanımadığınız birinden güzel hediyeler gelecek. Ben şimdiden heyecanlandım !
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...