29 Mayıs 2014 Perşembe

Bok Gibi Uyanmak

     Şu an o kadar gerginim ki, ders çalışmam gerekiyor ama zaten bu sinirle çalışamayacağım için yazıyorum. Dün deep yorumunda moralin nasıl diye sormuştu, dün cevap verseydim çok iyi diyecektim, ama bugün bok gibi diyorum. Çünkü daha sabah 10.30 ve kardeşimle tartıştık. Bu tartışmaların tekrarlanmasını istemiyordum, ne zamandır tekrarlanmıyordu da zaten. Ama iki gecedir sabaha karşı kardeşim yüzünden uyanıyorum. Zaten sınavlarım yüzünden gerginim. Gece çalışacağım diye oturup, çalışamadan yine de 2.30 3 gibi yatmanın verdiği vicdan azabını ancak final döneminden geçmiş olanlar bilir. O saatte yatıp sabah erken kalkabilmek için dua ederken, sabahın altısına kaddar oturan kardeşimin kelebek avlama sesine uyanıyorum. Neymiş, o kelebek odadan çıkacakmış! Belki yarım saat sürdü, hiç sesimi çıkarmadım, belki huylanıyordur kelebek uçarken suratına çarpacak vs. diye dedim. Kalktım uyku gözlüğümü alıp uyumaya devam etmeye çalıştım. O sıra da seni de uyutmadım kusura bakma dedi, hiç cevap vermedim. Zaten 6.30 a kadar falan da uyuyamadım. Dolayısıyla sabah kalkamadım. Dün gece de sabah 5.30 gibi yattı, sevgilisiyle konuştu falan. Yatarken de artık ses mi çıkardı ne yaptıysa ben yine uyandım. Uyuyamadım tabi, sivrisinek falan vardı bir de. İyice sinirim bozuldu. Ne olur dedim uyandırma beni.


     Bu sabah da gerizekalı digiturk aradı. Neymiş faturaları düzenli ödüyormuşuz, salon filmleri hediye olacakmış bir sene boyunca. Annemin doğum tarihini soruyor. Ama annemin doğum tarihi kimlikte farklı yazıyor ve ben 28.08 diye hatırlamışım ama 29.08 miş. Ya kadın sabah sabah 4 kere falan aradı bizi. Anneannemin kızlık soyadını soruyor falan. Annemi arıyorum, anneannemi arıyorum açmıyorlar. Sonra biz tartışırken annem aradı, bu sefer ona kızdım. Sonra da kendime kızdım arayıp elli kere özür diledim. Allah kahretmesin dedim bir hediye verecekler, eben ananemin kızlık soyadı!! Ama tabi ben bunu telefondaki kadına söylemiyorum, kardeşim telefonda, ben kardeşime söylüyorum. Bu arada iki haftadır her sabah 8.30 da karşıdaki inşaatın sesiyle uyanıp, kalkıp camı kapatıyorum.

      Neyse kardeşim de ayıp rezil olduk bilmem ne diye bana kızınca benim de tepem attı. Zaten gözlerim acıyor, sinirliyim. Başladık tartışmaya. Ben sabah 5 te uyanmak zorunda değilim diyorum, o senin yattığın saatte yatmak zorunda değilim diyor. En son bu konulardan annem ve kardeşimle tartıştığımda sinir krizi geçirmiştim ve haklıydım, onlar da bunu biliyordu. Kardeşim dikkat etmeye çalışıyordu falan. Ama yine böyle oldu işte. Evdeki durumu sonra yazarım. Ders çalışmalıyım. :((( Neyse ki İstanbul aradı da onunla sohbet edince kafam dağıldı, moralim düzeldi. :)

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Tek Kelime İle

      Merhaba!!!

     Yapamadığım diğer mimi yapıyorum şimdi. :) Ucuz Roman mimlemiş. Ama kendisi sanırım mimi yaptığı yazıyı silmiş. Ben okumuştum, güzeldi, neden sildin? :)

Mime tek kelime ile cevap veriyormuşuz.
    Telefonun nerede? - Yanımda
    Partnerin? - Hayatım
    Saçların? - Sarı
    Annen? - Kahramanım
    Baban? - Özledim
    En sevdiğin eşya? - Kalem
    Son gece gördüğün rüya? - Sevgilim
    Hayalindeki araba? - Mini     Cooper
    İçinde bulunduğun oda? - Huzurlu
    Korkun? - Kaybetmek
    On sene içinde ne olmak istiyorsun? - Avukat
    Sen ne değilsin? - Aptal
    Üzerinde ne var? - t-shirt
    Senin hayatın? - Keyifli
    Moralin? - İyi
    Şu an ne düşünüyorsun? - Finalleri
    Senin bilgisayarın? - Eski
    Aşk? - İstanbul 

    Ben de yapmadılarsa Spot Işığını Arayan Kız ve deeptone'u mimliyorum. :)

27 Mayıs 2014 Salı

Siz hiç?

      Miss Grumpy beni mimlemiş! Bu blogda yapacağım ilk mim. Hepiniz yapmışsınızdır bunu ama ben 12 Mayıs'ta mimlenmiştim ve gündemimiz Soma olduğundan mimi yapmamıştım. Sonra çok geç artık diye düşündüm ama mim çok güzel olduğundan yapmak istedim. :)

      Siz hiç gerçek aşk nedir bildiniz mi?
       Bilmez miyim? 5 senedir kalbimde dünyanın en güzel şeyini taşıyorum.:)

      Siz hiç acı çektiniz mi?
      Çektim. İlk büyük acımı 14 yaşında babamın uyuşturucularını bulup anneme söylediğimde, babam omzumda ağladığında, sonra evden gittiğinde çektim. İkinci büyük acımı dağ gibi arkamda olan dedem öldüğünde çektim. Üçüncü büyük acımı da iki aylık kuzenimin iyi olmadığını ve hastaneye götürmemiz gerektiğini fark ettiğimde, sonra yoğun bakıma aldıklarında ve öldüğünde çektim. Allah başka acı göstermesin.

      Siz hiç insanların taa gözlerinin içine baktınız mı?
      Baktım. Hala da bakıyorum.

      Siz hiç salıncakta sallanıp bulutları yakalamaya çalıştınız mı?
      Valla öyle bir şey yapsam kafa üstü yere gömülürdüm diye düşünüyorum. :)) Öküzüm ya.


      Siz hiç ayağınız takılıp düştüğünüzde kendinize bayılana kadar güldünüz mü?
      Hayır, gerçekten komik ama bayılana kadar gülemezdim heralde. Şöyle bir etrafımı süzerdim, rezil olduk ya diye. İşte insanları çok takıyor olmaktan bu yüzden kurtulmam gerekiyor!

      Siz hiç parmak yarışı yaptınız mı?
      Yaptım.

      Siz hiç kafanızı su dolu bir kovaya sokup nefesinizi ne kadar tutabileceğinize baktınız mı?
      Hayır, ama denizde kardeşimle yapardık küçükken.

      Siz hiç ruh çağırdınız mı?
      Ruh değil cin çağırma denir ona. Çağırırsanız ruh değil cin gelir ahahaha. Çağırdık tabi çağırmaz mıyız? Geldi hem de. Siz inanmıyorsunuz ama. Valla geldi. Ama sonra iki hafta uyuyamadım. Bence inanmamak daha güzel. Ne kadar az şey bil o kadar rahat yaşa!

      Siz hiç altın günü yaptınız mı?
      Nop. Ama aklımıza gelmedi değil.

      Siz hiç pamuk şeker yerken elinize yüzünüze bulaştırdınız mı?
      Siz hiç elinize yüzünüze bulaştırmadan pamuk şeker yiyebildiniz mi? :)


      Siz hiç gece yarısı uyanıp sevdiğinizin nefesini dinlediniz mi?
      Dinledim, ahh ne kadar güzel bir andı...Bal gibi.

      Siz hiç saatlerce köpük banyosu yaptınız mı?
      Bizim evde hiç küvet olmadı. :( küçük emrahım çünkü.

      Siz hiç çıplak ayak çimlerin üstünde yürüme keyfini yaşadınız mı?
      Yaşadım... Ama en son yapalı baya oldu. En kısa zamanda tekrarlanmalı. Ama İstanbul çok kalabalık ya! Nereye gitseniz on bin tane kafa. Sakin, çimenlik bir yere gitmek isteseniz piknik yapan insanlar. Eskiden yıldız korusuna giderdik. En son gittiğimizde 20 çift gelin damat aynı anda fotoğraf çekiliyordu, kaçtık.

      Siz hiç yağmur altında çılgınlar gibi koştunuz mu?
      Hayır galiba, bir keresinde İstanbul'la İstiklal'de koşmaya çalışmış olabiliriz. Emin olamadım.


      Siz hiç günü hayıflanmadan geçirebildiniz mi?
      Günü hayıflanmadan geçirebildiğim tek dönem oldu hayatımda. İstanbul'la gittiğimiz Bodrum tatili. Hayal gibiydi. 6 gündü sadece ama çok güzeldi.

      Siz hiç sesiniz kötü olsa bile bir şarkıyı bağıra bağıra söylediniz mi? 
      En son küçükken yapmıştım onu. Yan komşumuz sesin de güzelmiş diye dalga geçmişti. Bok gibi çünkü sesim.

      Siz hiç kendi takımınız yense bile karşı takımla alay etmeden medenice tebrik ettiniz mi?
      Ben Galatasaraylıyım, kardeşim Fenerbahçeli. Bazen kardeşimi tebrik ediyorum o kadar. 
  
      Siz hiç yardımlaştınız mı?
      Eğer bu dünyada herkes sadece bir kişiye yardım etse, dünyada yardıma ihtiyacı olan hiç kimse kalmazdı. Ben İstiklal'e çıktığımda aç olmadığım halde büfeden döner aldığımı bilirim, aç birini görürsem veririm diye. Ve ne zaman yardım etsem Allah bana hep daha fazlasını gönderdi. 

      Siz hiç saatlerce beklemenize rağmen acelesi olduğu her halinden belli olan birine yerinizi verdiniz mi?
      Hayır, ama denk gelmediğim için. Yoksa verirdim tabi ki, insanlık ölmedi ya.

      Siz hiç cep telefonunuzu evde bırakıp çıktınız mı?
      Evet, sonra hassktr telefon diye geri koştum. Beyim merak eder ahahaha :)

      Siz hiç etraf ne der diye düşünmeden bir kez olsun rahat hareket ettiniz mi?
      Etmeye çalıştık baya bi. Özellikle İstanbul'la hep hatırlatırız bunu birbirimize. Ama içten içe hep bir endişe var, içimize işlemiş bir toplum baskısı var.

      Siz gönlünüzce yaşayabildiniz mi?
      Çok şükür, gönlümce yaşıyorum.

      Ne kadar güzel bir mimmiş!!! Miss Grumpy çok sağol, ben de kendi "siz hiç" lerimi buldum. Soruları cevaplamak kendi içinde yolculuğa çıkmak gibi. Yazanların cevaplarını okumak da eğlenceli. Eğer yapmadılarsa MayaVişne Çürüğü ve Mia Wallace'ı mimliyorum. :))

Zamanı Güzel Değerlendirsem

        Hani derler ya söz uçar yazı kalır, bu benim için hayatımın her alanında geçerliymiş bunu anladım. Düzenli olmam için sürekli yazmam gerekiyor sanırım. Ne zaman ki düzenli yazmayı aksatıyorum, yapmam gereken her şey de aksıyor. Cuma günü ilk sınavıma gireceğim, sonrasındakiler de hep arka arkaya. Çalışmam lazım ama yazı gözlerimin önünden akıp gidiyor. Zaten aklıma hep İstanbul'un yazın gidecek olması geliyor. Onun da benim de sınavlarımız olduğundan çok görüşemiyoruz. İkimizin de sınavları bittiğinde onun gitmesine 1 aydan az kalmış olacak. Bu yüzden kesinlikle bütünlemelere kalmamalıyız. Yoksa o bir ay da bütünlemelerle geçer. Plan yapmaya çalışıyorum, acaba gitmeden önce bir haftasonu bir yere mi kaçsak? Ada olabilir mesela, başka nere olabilir İstanbul'da (şehir olan:)) haftasonu gitmelik? Sapanca olabilir mi? İstanbul da beğenmez ki hiçbir yeri. Gıcık eder beni. Neyse yapmaya çalışacağız artık bir şeyler. Yazın kendime meşguliyet yaratmalıyım.


      Çok yakın bir arkadaşım var ya benim Dubai, işte o bir blog açtı sporla ilgili. Şimdi benim hukuk bloguna çeviridiğim blogum var demiştim ya, herkes biliyor onu diye rahat yazamıyorum ondan bu bloga geçtim demiştim. Heh işte Dubai de yazdığımı bildiği için benden yardım istedi. Postlarını birlikte yazdık, blogspot kullanımını öğretmeye çalıştım. Ama sorun şu ki izleyici edinebilmesi için ona okuyabileceği, yorumlayabileceği birkaç blog söyledim. Ama söylerken de korktum çünkü yorum atanların da profillerine bakarak yeni bloglar keşfedebileceğini söyledim. Yani şimdi diyorum ki, inşallah bana denk gelmez.

        Bu ara hiç uyku düzenim kalmadı. 4 hafta öncesine kadar ingilizce kursuna gidiyordum, sabah erken saatte kalkıyordum ne güzel. Şimdi gecenin körüne kadar oturup, 11'e saat kuruyorum. Öküz gibi yatıyorum. Halbuki erken kalkan yol alır. Erken kalksam kitap okumaya da dizi izlemeye de ders çalışmaya da vakit bulurdum. Ama şimdi geç kalkınca insan hemen de kendine gelemiyor ki, vücut hiç dinlenmemiş oluyor. Biraz ders çalışıp sıkılıyorum, bir bölüm dizi izleyeyim diyorum, tekrar derse başlıyorum, ikinci bölümü izliyorum, hoop akşam olmuş. Annem 7.30 da gelecek diye kalkıp sofrayı kuruyorum. Sonra da annem dizi izlerken onunla oturup ben de izliyorum. Bu arada İstanbul arıyor, yoksa ben arıyorum. Onunla her gün bir saat falan konuşuyoruz. Sonra gecenin körü oluyor. Bir bölüm daha dizi izleyeyim, bu saatten sonra ders mi çalışılır diyorum. Böyle işte. 

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Bakalım Hayat Neler Getirecek!

      Ülkemizde son günlerde olanlar ve bu sabahki deprem için hepinize geçmiş olsun. Soma ile ilgili buraya uzun uzun yazmayacağım çünkü kırıcı olabilirim. Şu ana kadar bu konuda çok insanla konuştum. En başta ailemde ak partili biri var. Ama söyledikleri o kadar uç noktalarda ki... En başta bir vatandaş olarak, sonra bir hukukçu olarak elimdeki kanıtlarla konuştum herkesle. Etrafımdan ya da twitterdan duyduklarımla asla hareket etmem. Elimde Soma'nın tehlikeli olduğuna dair chp grup başkanlığı tarafından yazılmış ve meclise sunulmuş, 23 ekim 2013 tarihli bir önerge var, hepimizin bildiği gibi chp li bir milletvekilinin felaketten 20 gün önce meclisteki konuşması var, başbakanın attığı yumruğun ve ettiği tehdidin videosu var, yolsuzluklarının ses kayıtları var. Şimdi bu Soma'da olanın tayyiple alakası olmadığını, bu konudan siyaset yapılmayacağını söylemesin kimse. O önerge dikkate alınsaydı, denetimler yapılsaydı bunlar olmazdı... Fazla bile yazdım. Artık güncel konularda, özellikle hukuki konularda diğer bloguma yazacağım. Bir sürü kişinin hukuki yardıma, bilgiye ihtiyacı var ama hukuki danışmanlardan ya da avukatlardan sadece bilgi almaya gitseniz bile ücretleri çok yüksek olabiliyor. Kira sözleşmelerine uymayan ev sahipleri, haklarını bilmediği için mağdur olan kiracılar, iş sözleşmesine uymayan işverenler ve hakkını alamayan işçiler, boşanmak isteyen ama korkan kadınlar, tacize uğrayan kadınlar ve çocuklar... Dava açmak ya da savcılığa şikayette bulunmak isteyen ama ne yapacaklarını bilmeyenler... Ben herkese yardım etmek istiyorum. Hukuki bilgisini şirket avukatlığı yaparak, sadece şirketlerin daha fazla para kazanması için kullanarak, insanlara yardım etmeyenlerden olmayacağım. 


      Sadece çok yakın bir blogger arkadaşımın bildiği başka bir blogum daha var. O blogda önceden kişisel blog yazıyordum ama sonra yeni bir adres açmaya ve orada daha fazla yazmamaya karar verdim. Sonra da fikrimi değiştirdim ve orada hukuki yardım amaçlı yazı yazmaya karar verdim. Zamanla oradaki eski yazılarımı da kaldırıp tamamen hukuki ve güncel bir bloga dönüştürmeyi düşünüyorum. Okulu bitirmeme 5 sınav kaldı, sonrasında stajyer avukat olacağım. Şu anki bilgim tecrübeli bir avukatın bilgisi kadar tabi ki olamaz ama elimden geldiğince yardımcı olmaya ve sorularınızı cevaplamaya hazırım. Bilmesem bile araştırır cevaplarım. Araştırmak benim de bilgilenmemi sağlar. Bu blogda kişisel yazı yazmayı, dertlerimi ve mutluluklarımı paylaşmayı ve sizden destek almayı gerçekten çok seviyorum ve önemsiyorum. Bu nedenle iki konuyu iki ayrı bloga ayırmak en iyisi diye düşündüm.

     Son günlerde Soma'da olanlar ve sınavlarıma az zaman kalması sebebiyle terapi için kitabı okumaya devam edemedim. Ruh hallerimi yazmaya devam edemedim. Ama yine de Allah'a çok şükür iyiyim. Önümüzdeki hafta psikoloğuma tekrar gidiyorum. Hazır terapi süreci iyi giderken devam etmeliyim, kötü olmayı beklememeliyim. Hem kitapla birlikte ne kadar gelişme kaydettiğimi inceleyebiliriz bu sayede.

      Önümüzdeki cumartesi için sonunda randevu aldık! Burun estetiğim sanırım kesinleşiyor, son bir hafta! Çok mutluyum ve heyecanlıyım. Okulu bitirmem ve staja başlamam, burun estetiğim, İstanbul'la ilk defa 6 haftalığına ayrı kalacak olmamız, kardeşimin üniversite sınavı derken bu yaz hayatımdaki önemli süreçlerden biri olacak gibi görünüyor. Hayatın neler getireceğini sabırsızlıkla bekliyorum! Şimdi aklıma ölüm geldi maalesef, bütün modu düşürdüm değil mi? Acaba ölsem de buraya daha fazla yazamasam beni merak eder misiniz? 

     Tamam, sustum. Bu arada sarı saç meraklılarına bir haberim var. Saçlarınızı açık renklere boyuyorsunuz ve turunculuk oluyor değil mi? Küllü renklerle turunculuk gider diyorlar ama gitmiyor, hatta çok boyarsanız yeşilleniyor, asla istediğiniz küllü sarıyı elde edemiyorsunuz falan. Ben çözümü buldum. Bu konuda dertli olan çok kadın olduğunu biliyorum, o yüzden paylaşacağım, herkes saçlarıyla mutlu olsun. Ne demişler, saçımla mutluysam beni kimse tutamaz! Bu arada bu sabah spor yaptım. İnşallah devamı gelir. Appstore'da çok güzel bir egzersiz uygulaması var, düzenli olarak spora giden bir arkadaşıma gösterdim, spor salonunda da bu hareketleri yaptıklarını ve çok yararlı olduğunu söyledi. Onu da sizle paylaşmak istiyorum.

15 Mayıs 2014 Perşembe

Kalbimiz Soma'da

      Kalbimdeki sızı o kadar büyük ki... Söylenecek çok şey var, söylemeye gücüm yok. Milletimizin, en başta ölenlerin ailelerinin başı sağolsun. Allah sabır versin.


13 Mayıs 2014 Salı

Zamanı Gelince Zaten Üzüleceğiz, Şimdiyi Harcamaya Gerek Yok

      Dün Dubai ile Kadıköy'e gittik. Okulda 5. senem olmasına rağmen Kadıköy'de alışveriş yapmadığıma inanamıyorum. İnsan Beyoğlu'nda olunca başka hiçbir yere gerek duymuyor ama meğer Kadıköy'de ne dükkanlar varmış... Hele o Bahariye'de bir takıcıya girdik, o 20 liraya satılan kocaman kolyeleri 5 liraya aldık. 3 büyük kolye, bir normal kolye, bir küpe, üç tane bileklik aldım ve sadece 28 lira ödedim. Ne zamandır alışveriş yapmadığımı fark ettim. Alışverişin insanı ne kadar mutlu ettiğini unutmuşum. Sonrasında saç boyası aldım. Nedense Beyoğlu'nda Koleston 11/1 saç boyasını hiçbir yerde bulamıyorum ama Kadıköy'de her kozmetikçide var. İstediğim küllü sarıya her boyamada biraz daha yaklaşıyorum. Kocaman 40 volümlük bir oksidan getirdi dayım. Heralde onunla yapınca daha iyi bir sonuç elde edebilirim. Bunun için tavsiyesi olan varsa seve seve kabul ederim yardımları.

     Kadıköy'den dönerken sır kapısı gibi olay yaşadık Dubai ile. Allah'a ne kadar şükretsem az. Aslında böyle şeyler anlatılmaz derler ama ben paylaşmak istiyorum. Hem belki birileri için yararlı olur. Karaköy'de bir alt geçit var. Vapurdan inip geçite giriyorsunuz, metronun oradan çıkıyorsunuz. Metro dediğim de Karaköy'den Tünel'e çıkmak için olan eski metro. Neyse, saat 8.30 gibi biz alt geçite girdik. Biz merdivenlerden inerken de bir teyze elinde tekerlekli pazar çantasıyla merdivenlerden çıkmaya çalışıyor ama tabi çıkamıyor. "Biri yardım edebilir mi?" dedi. Bir amca gitti yanına ama ben yine de arkama dönüp baktım belki amca da taşıyamaz diye. Amca da taşıyamayınca biz Dubai ile yardım etmeye gittik. Sonra da geçite girdik. Çıkış merdivenlerine az mesafe kala yanımıza bir tinerci geldi. Ama bütün dükkanlar kapanmış ve bizden başka kimse yok. Tinerci neredeydi, nereden çıktı da saniyesinde dibimizde bitti bilmiyorum. Ama o kadar yakınımdaydı ki ona değmemek için Dubai'ye sokuldum. Tinerci para istemeyi bırakın, çantamı çalabilirdi, hatta yanında bıçak falan olsa direk yaralayabilirdi. Herhangi bir şey yapabilirdi, ama hiçbir şey yapmadı. Dibime kadar gelip, saniyesinde arkasına dönüp gitti. Bırakın biber gazımı çıkarmayı, besmele çekemedim. Elimiz ayağımız boşandı. Dubai direk "Moira bizi bir şey kurtardı." dedi. Belki de iki dakika önce ettiğimiz yardım kurtardı. Tinercinin herhangi bir şey yapmaması için hiçbir sebep yoktu...Böyle işte, inanırsınız inanmazsınız, sizin seçiminiz tabi ki ama ben paylaşmak istedim.


     İstanbul bu yaz dil eğitimi için İngiltere'ye gidecek. İlk defa bu kadar ayrı kalacağız ve aklıma geldikçe stres oluyorum. Sonra da kendi kendime hatırlatıyorum, "Üzülecek bir şey varsa zamanı gelince zaten üzüleceksin, şimdiyi boşa harcama, sevgilinle geçirdiğin zamanın tadını çıkar." Kendime mantıklı telkinler verdikçe, bu telkinlere uyacak gücüm de oldukça her şey iyi gitmeye devam ediyor. Arada kendimi kontrol etmeyi unuttuğumu fark ediyorum. Sinirim birden yükseldiğinde, kan yüzümü ve kulaklarımı hızla kızarttığında ve ağzımı açtığım anda sesimin yüksek çıkacağını anladığımda derin bir nefes almalı ve kendime dur demeliyim. Annem ya da kardeşimleyken bazen çabuk sinirlenebiliyorum. Ama yüzüme sahte de olsa bir gülümseme takıntığımda, o gülümseme birkaç dakika sonra gerçek oluyor. Annem dün psikoloğa ne zaman gideceğimi sordu. Ona gittiğimden beri çok daha iyi olduğumu ve daha mutlu olduğumu fark etmiş. İlk defa ben gidebilir miyim demeden, para istemekten çekinmeden annem sordu. Gerçekten çok mutlu oldum. Psikoloğa iki hafta sonra gitmeyi düşünüyorum. Bir an önce de kitapta yeni bir bölüm okumalıyım.

     Bugün bütün gün ödev yaptım. 11 sayfa yazı yazdım. Final notuna etki edecekmiş. Ben her zamanki gibi son güne bıraktım. Öyle de gıcık bir konu ki her kitapta yarım sayfa aynı şeyi anlatıyor. 10 sayfa ne yazabilirdim ki? Ben de uzun uzun makaleleri yazdım, dayadım Yargıtay kararlarını valla. Her satırını okuyacak halleri yok ya...

     Öyle işte... Bu arada ilk defa mimlendim ! Yarın yapacağım.

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Öyle Mutluyum Ki Beynim Dinleniyor

     Bütün annelerin anneler günü kutlu olsun. 

     Şu an içimde nasıl bir mutluluk var anlatamam. Ailemle çok iyi vakit geçirdim. Almanya'dan bir haftalığına gelen dayıcığım yarın sabah dönüyor. Anneannem üzülmesin diye eve laptop alıp internet bağladık. Skype'dan istediği zaman görecek artık istediği herkesi. Çok mutlu oldu bir görseydiniz halimizi. İlk defa skype kullanıyor gibi oturduk pc karşısına, Almanya'daki yengem de açtı kamerayı, baya sohbet ettik. Kardeşimle de aram iyi. Daha doğrusu ben bizi bir kavgadan kurtardım. Daha doğrusu tartıştık ama sonra ben gittim sarıldım, "Bir daha siyasi konularda birbirimizi kırmayalım." dedim, o da güldü, sarıldı, barıştık. İki gündür tartışmadık. Hatta siyasi konu açıldığı halde konuşabildik.



     İstanbul'la da aramız çok iyi maşallah. Onun sınavları var, çok stresli. Ama eskisi gibi sinirimizi stresimizi birbirimizden çıkarmıyoruz artık. Birbirimize tutanarak aşıyoruz. Hatta artık gereksiz şeyleri hiç söylemiyorum. Önceden olsa kardeşimle iki gün önce ettiğimiz kavgayı anlatıp dert yanardım, iki gün sonra aramızın düzeleceğini bile bile modumuzu düşürürdüm. Ama şimdi her şey yolunda. Alıştırma kağıdıma bir şey yazamıyorum o derece. Off hiçbir şey yazamıyorum yeaaa :D (çok şükürrr!!!) 

     Demek böyle de yaşanabiliyormuş. Biliyorum daha çok başındayım. Daha alıştırma kağıdının bir haftasını yeni doldurdum. Yarın kitaptaki diğer bölümü okuyacağım ve yine yorucu alıştırmalar beni bekliyor olacak. Ama olsun. Modum yüksek. Atlatırım. İnsanlar neleri atlatıyor... Ya ama gerçekten çok iyi hissesiyorum. Final sınavında artı puan getirmesi için aldığım ödevi bile yapmadım daha, kitabın kapağını açmadım, ama hiç takmıyorum yani. Taksam da yapsam iyi olacak aslında ama siz anladınız ne demek istediğimi. Önceden olsa hiçbir şeyi takmazsam da her şey mahvolursaaa diye üzülürdüm. Bir de onu kafama takardım. Ama gerçekten özlemişim biraz rahatlamayı, mutlu hissetmeyi. Beynim dinleniyor resmen. 

Yazıya kendi çektiğim bir fotoğrafı koyacaktım. Ama telefonumdan yazdığım için beceremedim.  
Yazıyı yazarken hep Lenka dinledim. Çok seviyorum bu ara. 





     

8 Mayıs 2014 Perşembe

Galiba Artık Kontrol Edebiliyorum

     Uzun zaman sonra ilk defa, kendi manyaklığımdan değil de başka bir sebepten dolayı çok sinirlendim. Dün gece ananemde otururken dayım her zamanki gibi siyasi konulara girdi. Artık dayıma cevap vermemeyi ve kendimi tutmayı öğrendim. Ama dün abarttı. Farklı ırk ve mehzepleri sayarak hakaret etti. Sırf Erdoğan'a karşı olduğu için Haşim Kılıç'a da hakaret etti. Zaten sürekli chplilere, Atatürkçü gençliğe ve gezicilere hakaret ediyor. Bazen "heeyyy, ben buradayım, seni duyabiliyorum." diye bağırmak istiyorum. Resmen cevap vermem için tahrik ediyor. İnandığım bütün değerleri boka batırıyor aklınca. Ben kendime hakim olmaya çalıştım baya. Sonra kendimce bir çözüm buldum ve konuştuklarını gülümseyerek dinlemeye başladım. Ya konuşacaktım, ya gülümseyecektim. Sonra dayım birden sinirlendi. Ben neden sırıtıyormuşum, resmen dalga geçiyormuşum, iki saattir tiyatro yapıyormuşum, oyun oynuyormuşum... Yanlış anladığını söyledim, bu ailede siyaset asla gülümseyerek konuşulmadığı için garip gelmesinin normal olduğunu söyledim. O da sinirlendi...Aynı şeyleri düşünmek zorunda olmadığımızı söyledim.


     Bu arada kulaklarım hiç olmadığı kadar ısındı. Bütün suratım kıpkırmızı oldu. Ama ben sırıtmaya devam ettim. Kalbim o kadar hızlı attı ki, dışarıdan belli olup olmadığı gibi bir düşünce geçti aklımdan. Nefesim daraldı. Gözlerimin içi bile kıpkırmızı olmuş olmalıydı! O kadar sakin cevap verebilmeme inanamadım. Gerçekten ilerleme kaydetmiş olmalıyım. Bugün psikologdan itibaren 6. gün, alıştırma açısından da 3. gün ama henüz yeni bir şey yazamadım. Çünkü dün geceye kadar hiç yoğun bir ruh hali yaşamadım. Aslında bu iyi bir şey. Ne zamandır da aşırı bir endişe ya da korku halim olmadı. Saçma sapan şeyler için suçluluk duymaya devam ediyorum bazen. Ama daha ilk hafta zaten.

     İstanbul'la aramız çok iyi. Artık doğru düzgün tepki verebiliyorum. Ona çok tatlı şeyler yazdığımda ve o cevap vermediğinde sinirlenmek yerine makul şeyler düşünebiliyorum. Mesela dün mesajımı hiç görmemiş bile. Ben hiç tepki vermedim. Akşam benden çok özür dilemiş, görmediğini ve beni çok sevdiğini yazmış. Önceki gece o ders çalışırken "Anneler gününde annemlere ne alalım?" diye sordum. Ders çalışması gerektiğini söyledi. Çok gergin olduğu için hiç kızmadım, "tamam aşkım." dedim. Sonra o bana "Hayatım, kusura bakma, sınavlardan dolayı çok gerginim." dedi. Yerim ben seni! Yani ben kavga çıkarmayınca, o hatasını hemen anlıyormuş! Ama ben o kadar sinirli ve aşırı tepki veren bir insandım ki, bunu fark etmeye zamanım olmamıştı. 

     Bugün dayım hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Ve ben çok sakin kaldığım için ve kendimden ödün vermeden saygılı kaldığım için kendimle gurur duyuyorum. Anlık kızgınlıklar geçiyor ama saygısızca söylenmiş sözler hep kalıyor. İnsan hep kendisine kızıyor sakin kalamadığı için. Sürekli "sinirli olan" dım ben. Arkadaşlarım bana anlayış gösterdikçe ben içten içe öfkelenirdim. Sanki alttan alınması gereken, bir anda parlayıp sonra pişman olan kişiydim. Ve bundan nefret ediyordum. Çünkü en yakın arkadaşınız bile olsa sırf sizin sinirli huyunuzu bilip o yüzden susuyorsa bu insanı çok rahatsız ediyor. Yeri geliyor, gerçekten haklı olmasa da kendini makul davranan ve haklı olan kişi olarak görüyor. Ne de olsa siz sinirlisiniz ve makul olmayansınız. 

     Off! Yazarken gerildim. Neyse ki düzeliyorum. Düzeldiğimi hissediyorum. Hayatımdaki her şeyin yoluna gireceğini hissediyorum. Bu arada dün çok kötü bir rüya gördüm. Burnumu yaptırıyormuşum ama karga burnu gibi kötü oluyormuş. Sonra uyanıyormuşum, ama aslında hala rüyadayım ve burnumu yaptırmışım. Aynaya bakıp "ohh be rüyaymış, burnum aslında güzel olmuş." diyorum ve gülümsediğim anda burun kemiğim yana kayıyor! Sonra çok şükür tekrar uyandım. Öyle işte.

6 Mayıs 2014 Salı

Artık Zayıf Değilim, Her İki Anlamda Da

       Dün akşamdan beri hiç kağıda yazmam gereken yoğunlukta bir ruh halim olmadı. Sakin olmayı mı öğreniyorum ne?:) Belki de henüz ruh halimi etkileyecek bir şey olmadığından sakinimdir. Ama ben bardağa dolu tarafından bakmaya karar verdim. Bugün alıştırma için kendime verdiğim bir haftanın ilk günü ve şimdilik gayet iyi gidiyor.

     Sabah yine uykumu zerre kadar alamamış olarak uyandım, zar zor ingilizce kursuna gittim. Artık normalde ne kadar hareketli ve gergin bir insansam, bugün iyi olup olmadığımı sordular. İyiyim, sadece sakin ve uykusuzum. Artık sade ve şekersiz kahve içmeye başladım. Türk kahvesi değil ama, nescafe. Herkes türk kahvesi anlıyor. Ben küçükken annem ve babam sade kahve içerlerdi. Hiç anlamazdım nasıl içiyorlar o acı kahveyi. Onlar en azından şeker koyuyorlardı, ben onu da koymuyorum. Çünkü daha fazla selülite tahammül edemem. Dün uzun zaman sonra tartıldım ve 54 kilo olduğuma inanamadım. Boyum uzun, ondan bu kilo normal ama ben her zaman "Çok zayıffsııınn." denilen insandım. Üniversite birinci sınıfta 1.69 boyla 47 kiloydum ve bu hiç hoşuma gitmezdi. Ve bana ne zaman zayıf olduğumu söyleyen biri olsa saçını başını yolmak isterdim. Hala gıcık oluyorum ama, içimden "sen selülitlerine bak, manken gibiyim ben" diye kendimi sakinleştiriyorum. Selülitlerden mankenlik falan kalmadı artık gerçi...Neyse, bugün kursta sohbet ettiğim kadın, "aman dikkat et daha alma" dedi. Bu laf normalde kilo almaktan korkan kadınları sinir eder değil mi? Ben resmen mutlu oldum. Ohh, azıcık da göbek yaptım. Annem dün "10 sene sonra 64 kilo olacaksın!" dedi. "Hayırrr, olmayacağım." dedim. Annem "Görürsün." dedi. 


     Sonra dayım kuzenlerimle yaptıklarını anlattı. Daha küçükler ama dayım araba kullanmaları için çalıştırmaya başlamış bile. Ailecek nintendo oynuyorlarmış hep birlikte. Haftasonu sabahları bisiklet sürmeye çıkıyorlarmış. Anlattıkça benim suratımda bir melüllük oldu."Ne bu eziklik, dik dur." dedi içimdeki iyi olan Moira. Ben neyse de, kardeşim de bir hüzünlendi, fark ettim. Bizim babamızla hiç böyle şeyler yapma fırsatımız olmadı. Nintendo falan demiyorum he. Sadece ailecek yapılacak bir şeyler işte. Babanın araba kullanmayı öğretmesi falan. Kardeşimin yüzüne baktıkça daha çok üzüldüm. Belli etmemeye çalıştık ikimiz de. Arada birbirimize bakıp gülümsedik. Ne düşündüğümüzü ikimiz de biliyorduk. Belki de ruh hali için bu ezikliği yazmalıyım. Üzgün, mahçup ve hevesli.(ezik!)

     Dün gece İstanbul aradı.:) İlk konuşmaya başlarken, hiçbir sorun olmamasına rağmen aşırı samimi değildik. Ama sonradan baya gülmeye falan başladık. Dalga geçtik bir şeylerle. Sonra bir kızla dalga geçtik. İstanbul kendini kötü hissetti. "Bizim ne hakkımız var ki aslında insanları yargılamaya?" dedi. "Haklısın." dedim. Psikoloğum da çok yargıladığım için yargılanmaktan bu kadar korktuğumu söylemişti. Bu konu hakkında biraz konuştuk, kafasına takmamasını söyledim. Biz elimizden geldiğince az yargılamalıyız, ama yargılarsak da kendimize işkence etmemeliyiz. Kimse bizi takmıyor ki. Biz de insanlar yargılarken onları umursamamalıyız. Ne zerre dedikodu yapmadan yaşayabiliriz, ne de insanların dedikodularına maruz kalmadan. Makul çözüm umursamamaktan ve abartmamaktan geçiyor sanırım. 

     Kurstan dönerken Gratis'e uğrayıp şu su yeşili denen renkten oje aldım. Çok açık ve çok tatlı bir renk. Bir de parmağın ortasına kadar takılan yüzüklerden aldım ama benim yüzük parmağıma tamamen giriyor, çünkü parmaklarım ince. Ben çok zor yüzük buluyorum çünkü en güzel yüzükler hep büyük geliyor. O yüzden şimdi çok mutluyum. Fotoğraf bile çektim ama instagrama koymadım. :):)

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Sanırım Zaman İyi Geliyor

      Blogger'ı açıyorum ve  yorumlarınızı görüyorum ya, kendime inancım öyle yerine geliyor ki... Çok teşekkür ederim. Çok daha güçlü hissediyorum.
     
     Dün gece Almanya'da yaşayan dayım geldi, anneannemdeydim geç saate kadar. Kafamın dağılmasına yardımcı oldu bu minik aile toplantısı. Dayım bir sürü çikolata getirmiş olduğundan mutluluk hormonu da salgılandı ohh mis. Büyük dayım da kardeşiyle bir araya gelince her zamanki gibi gaza geldi ve baya güldürdü bizi. Dedemi andık birlikte... Eve geç indiğimden sabah erken kalkmak gerçekten acı vericiydi.


     Bugün terapi kitabından iki bölüm daha okudum ve yeni bir alıştırma yaptım. Bu yeni alıştırmanın amacı da ruh hallerini ve düşünceleri ayırabilmek, yoğunluğunu ölçebilmek. Son zamanlarda aşırı yoğun ruh halleri yaşadığım 5 durumu ve bu durumlar sonucundaki ruh hallerini yazmam gerekiyordu. Ruh hallerini birbirinden ayırmak ilk etapta biraz zor olabiliyor. Sonra da bu ruh hallerinin yoğunluğunu ölçmem ve 10-100 arasında derecelendirmem gerekiyor. Hayatı düşünce ve duygulardan kaçmaya çalışmakla ve takıntılarla geçmiş ben, şimdi oturmuş o duyguları irdeliyorum. Yorucu gerçekten. Ama bugün üçüncü gün ve bende genel bir sakinlik söz konusu. Kitapta bu alıştırmayı yapmayı öğrenene kadar diğer bölüme geçmemem gerektiği yazıyor. Ruh hallerini rahatça belirleyip ölçebildiğim zaman diğer bölüme geçeceğim. Kendime bir hafta verdim. Sonraki pazartesiye kadar yoğun ruh haline girdiğim an kendimi izleyip yazacağım, böylece öğrenmiş olurum heralde.

     Bu üç günde beni en çok üzen şey İstanbul'la iletişimimiz. Cuma akşamı bir tartışma yaşamıştık. Sanırım ben biraz şımarık davrandım. Sınavları inanılmaz derecede yoğun, bütün gün ders çalışıyor ve görüşmemiz için zaman yok. Bu nedenle bu iletişimsizliğimizi anlayabiliyorum. Özellikle cuma akşamından sonra riske atmak istemiyor bence. Benimle her konuşma bir tartışma riski taşıyor sonuçta. Ve tartışmalarımız çok uzun ve sinir bozucu olabiliyor. Sınav dönemi benden uzak durmasını anlayabiliyorum. İstanbul hukukta ve yıllık sistemle mezun olmak inanılmaz zor. İşte beni çok üzen şey bu. Sevgilimin benden uzak durması ve bunda haklı bir sebebinin olması... Eminim sınavlarından sonra normale döner. Ama yine de ona kızgınım. Dün bütün gün ders çalıştı. Gece 12 ye kadar ondan haber almadım, çalışırken uçak moduna almış telefonu. En son annesine yazmak zorunda kaldım merakımdan. Sağolsun çok tatlı ve anlayışlı bir kadın. Biraz sohbet ettik. İyi olduğunu ve tüm gün çalıştığını söyleyince rahatladım ama biraz da kızdım. O saate kadar habersiz bırakmamalıydı. Şu an ikimiz de biraz mesafeliyiz. Belki de bu mesafe iyi gelir. Hem ben psikolojik olarak gün geçtikçe daha iyi olurum, hem de o sınavlarına odaklanabilir... Bu arada, ben bu yazıyı yazarken bana bir link verdi. Çok romantik bir şarkının youtube linki. Mutlu oldum. :))

     Bu arada beni direk blogspot adresimi yazarak arayan ve öyle okuyan var mı aranızda? Trafik kaynaklarımda direk adresim de aranmış ve siz değilseniz, evdeki bilgisayarda açık verdim demektir. o.O

4 Mayıs 2014 Pazar

Terapi Sürecinin İkinci Günü

       Psikoloğumun almamı tavsiye ettiği kitabı aldım. Kitap psikiyatri profesörü tarafından yazılmış ve bilişsel (düşünce ve algıya dayalı olan) terapiye hastaların da aktif olarak katılması amacıyla her şey ayrıntılı olarak açıklanmış. Bugün ilk bölümü okuyup bitirdim. Psikoloğa bir yıldan fazladır gidiyordum ama ilk süreç tamamen başka bir sebepten kaynaklanıyordu. Çocuklukta yaşadığım bir travma yüzündendi. O sorunu atlattıktan sonra üç ay hiç gitmem gerekmemişti ama şu anda büyük bir öfke ve kaygı sorunum var ve bu konuda terapiye başladık.


      Dün psikologtan çıktıktan sonra ve bugün kitabı okuyup ilk bölümün alıştırmasını yaptıktan sonra ne değişti derseniz, açıkçası biraz rahatlamış ve zihnen yorulmuş hissediyorum. Kafanızdan kovmaya çalıştığınız ve aklınıza geldiği için bile kendinizi suçladığınız onca düşünceyi dile getirmek zorunda kalmak çok zor. Alıştırmayı yaparken de istemediğiniz düşünce ve davranışlarınızı yazmak zorundasınız. Gerçekten yoruyor ama işe yarıyor. İki gündür aklıma gelen onlarca düşünceyi çok hızlı bir şekilde kovmayı başardım. Hem de kovmak için çok çaba sarf etmeden. Sadece gelmelerine de gitmelerine de aynı rahatlıkta izin verdim. Korkularım hala devam ediyor ama zaten iki günde geçmeleri gibi bir hedefim yok.

      İki gündür parmaklarımı daha az yara yaptığımı fark ettim. Hala dudak yeme ve bacak sallama alışkanlıklarım aynı yoğunlukta devam ediyor. Ağız çevresindeki çizgilerim şimdiden belli oluyor bu aptal dudak yeme alışkanlığım yüzünden. Ama olsun zamanla bunları da aşacağıma inanıyorum. Sigara konusunda bile bu kadar aşama kaydetmişken diğer alışkanlıkları da çözerim diye düşünüyorum.

      Aklıma gelen ani düşünceleri diğer kişilere aktarma konusunda da kendimi tutabildim iki gündür. Arkadaşlarım benim bir ricamı önemsemediler ve onlara söylemek için kafamdan sürekli bazı şeyler geçti. Ama kendimi tuttum. Çünkü söyleyeceklerim bana hiçbir fayda sağlamayacaktı. Dün sevgilimle konuşurken de saniyelik öfkeler geldi ama durdurmayı başardım böylece tartışmadık.

      Genelde psikoloğumla konuştuktan sonraki bir hafta çok iyi geçer. Sonrasında sorunlar tekrar baş göstermeye başlar. Ama bu sefer öyle olacağını düşünmüyorum çünkü somut bir şekilde baş ediyorum sorunlarımla. Yani sadece kaçmıyorum, adım adım üstesinden gelerek uzaklaştırıyorum. 

       Bu arada bloga giremediğim sürece okuyamadığım yazılarınızı okuyorum. Yazmayı da, okumayı da, sizin yaşadıklarınıza ortak olup yorum yapmayı da çok özlemişim. İyi ki varsınız. 

3 Mayıs 2014 Cumartesi

İlaç Kullanmaya Başlamalı Mıyım?

      Psikologdan geliyorum. Daha önce öfke kontrolü için uyguladığımız bir yöntem vardı. Yine onu uygulamaya başlayacağız. Bir kitap önerdi. O kitabın içindeki şeyleri uygulamam bana çok yardımcı olacakmış. Kitabı bugün aldım ve okumaya başlayacağım. İçeriğini uygulayacağım. Bu arada düşüncelerim için asla kendimi suçlamayacağım. Hatta durdurmaya çalışmayı bırakıp gelmelerine izin vereceğim. İredeleyip nereye kadar gideceğini göreceğim. Ben bunu yapmayı istemiyorum. Bir dahaki seansa kadar belki yapmam. Bu arada ilaca başlamayı önerdi. Ben buna pek sıcak bakmadım. İlaçla iyi olunca, sanki sorunları ilaç çözmüş, ben yeterince güçlü değilmişim ve çözmek benim başarım değilmiş gibi hissedeceğimi düşünüyorum. İlaç kullanan insan moduna girmek de istemedim aslında. Ama sanırım başlayacağım ilaca. Çünkü şu ana kadar aşabilsem kendim aşardım sorunlarımı. Hem belki de yeterince güçlü olmadığımı kabul etmemin zamanı gelmiştir. En azından sorunlarımı aşmak için çabalayacak kadar güçlüyüm. Bu çabam sırasında bazı yardımları kabul edebilirim. Bana sonraki seansa kadar yapmam gerekenleri söyledi. İlaç konusunu da düşüneceğim.


      Eve gelince anneme "ayda bir psikologa gitmem gerekiyormuş" dedim. Halbuki psikologum 2-3 haftada bir gel dedi ama ben anneme yük olmak istemediğim için ayda bir gideceğim. Annem ilaç kullanmam gerekmesine çok şaşırdı, belli etmemeye çalıştı. Ama sonra, konuştuğumuz konu yine benden çıktı ve herkesin sorunları olduğuna, aslında annemin de bir psikologa ihtiyacı olduğuna döndü. Gitmesini tavsiye ettiğimde de konu paraya döndü. Konu paraya döndüğünde çok kırılıyorum ama o bunu hiç anlamıyor. Kenarda parası var. Kardeşim ve benim için saklıyor. Çok şükür kazanıyor da. Ama ben tam olarak ne gerekiyorsa yaptım. Üniversiteden bu yıl mezun oluyorum ve avukatlık stajına başlıyorum. Zorunlu masraflar hariç sadece üniversiteye başlarken piyano almıştık, bitirirken de burun estetiği yaptıracağım. Onun dışında hiç ekstra masrafım yoktu.. Hiç başımı belaya sokmadım. Annemin haberi olmadan bir şey yapmadım. Nerede olduğumu rapor verdim. Evin temizliğine her zaman yardım ettim. Bazen sadece ben yaptım. Hiç uyuşturucu kullanmadım, alkol komasına falan girmedim. Aşırı sarhoş olmadım, hatta sigarayı bile bıraktım. Ne kadar yapmam gerekiyorsa işte. Ama annem psikolog için para verirken hep surat astı. Kardeşime "özel üniversiteye gidebilirsin dert etme" derken hep güven verdi, surat asmadı hiç. Asmasın da zaten, kardeşim en iyisini hak ediyor, ben de en iyisini isterim onun için. Ama nedense ben söz konusu olunca hiç böyle değil. Neyse işte, annemle konuşurken konu yine benden çıktı, ben de "boşver anne neyse" dedim, içeri geçtim. 

      Kızın sorunları da sorun olsa diyorsunuz değil mi? Sizin ne düşüneceğinizi tahmin edip bu yazıyı yazmayabilirdim. Ama şu an gerçekten kendimi düşünmem, ve insanların beni yargılamalarını hiç önemsememem çok önemli. En büyük problemlerimden biri bu. Ve bu sadece insanları umursamakla bitmiyor. Kendine hayatı işkence etmek, kafada sürekli düşünceler döndürmek ve hayatta güzel olan her şeyi, herkesi kendinden uzaklaştırmakla devam ediyor. Düşün ki sevgilin bir hayalinden ya da bir planından bahsediyor. Ne yaparsın? Onun adına mutlu olursun, onu teşvik edersin, hatta hayaline ortak olursun. Sevgilin ne bekler? Gözlerine bakarak, önemseyerek dinlemeni, fikrini söylemeni ve desteklemeni ister. Ben ne yapıyorum? Sevgilim bana anlatırken bu konu hakkında diğer insanlar ne düşünür, ben bu fikrin mantıklı olduğuna diğer insanları nasıl ikna ederim diye düşünmeye başlıyorum ve artık dikkatim sevgilimde olmuyor. Sevgilim ne yapıyor? Çok kırılıyor, onu dinlemediğimi fark ediyor, onu önemsemediğimi düşünüyor ve benden herhangi bir konuda destek alamıyor. Ben sürekli endişeli olduğumdan o da ilişkiden keyif almamaya başlıyor ve beni çok sevdiği için bütün eforunu bizim iyi olmamız için harcamak zorunda kalıyor. Onu buna nasıl zorlayabilirim ki? Bu sadece bir örnekti. Bu hayatımın her alanında böyle. Arkadaşlarımı ve ailemi dinlerken de böyle. Ayrıca sadece dinlerken değil, hayal bile kuramıyorum. Çünkü hayal kurarken bile birden kendimi o hayalimi başkalarına anlatırken hayal ediyorum. Acaba diğer insanlar bu hayalim hakkında ne düşünürdü? Sadece bunlarla da bitmiyor. Ben insanları çok yargılıyorum ve aynı şekilde yargılanacağımı düşünüyorum. Bu nedenle hiçbir zaman anı yaşayamıyorum. Kafamda hep her şey hakkında endişeler var. Çok çabuk sinirleniyorum ve çevremdeki insanları çok kırıyorum. Öyle bir tepki veriyorum ya da o kadar rencide ediyorum ki... Ne boktan insanmışsın diyorsunuz değil mi? Bakın yazarken bile acaba siz ne düşünüyorsunuz diye düşünüyorum. Belki bir noktaya kadar normaldir düşünmek. Peki ya sırf başkalarının düşüncelerinden endişelendiğiniz için hayatınızı değiştirmeye başlarsanız? Ya okuyucular ne düşünecek diye blog yazınızı değiştirdiğinizi, hatta hiç yazmadığınızı fark ederseniz? 

1 Mayıs 2014 Perşembe

Kendindennefretetmekgibisiyok

      Kin ve nefret. Dünyada insanı içten, yavaşça bitirecek iki şey arıyorsak, en etkilileri bunlardır. Ama ben daha da acı veren bir şey istiyorum mu diyorsunuz ? O halde kendinizden nefret edin. Emin olun başkasından nefret etmeye devam ettiğinizde içinizde büyüyen kin, kendinizden nefret ettiğinizde de büyüyecek. Kendinize beslediğiniz kinin zararı bir başkadır. Çünkü başkalarına karşı kin doluysanız bu sadece size zarar verir, ama kendinize karşı beslediğiniz kin en yakınlarınıza da zarar verir. O kadar büyük bir kızgınlığı her bünye taşıyamaz. Taşıyamadığı zaman da etrafındaki her şeye zarar verir. Kendine olan kızgınlığını istemeden de olsa başkalarından çıkarır. 


      Yazmadığım süre boyunca çok kötü bir zamandan geçtim. Ama yazamadım. Yine, her zaman olduğu gibi insanlara baygınlık, sıkkınlık getireceğim diye düşündüm. Bir noktadan sonra arkadaşlarımla bile görüşmek istemedim. Herkes benim derdimi dinlemek zorunda değildi ki... Kendimi dışarıdan seyrediyor gibiyim sürekli. Bir film izliyormuşum gibi. Hiç içimden geldiği gibi davranamıyorum. Dışarıdan nasıl iyi ve güzel görüneceksem öyle davranıyorum sanki. Film karesi gibi olmalı sanki, herkes onaylamalı sanki. İçimde iki tane ben var. Biri bu yazdıklarımın hepsine karşı gelen, aslında nasıl bir hayat yaşamak ve nasıl bir karaktere sahip olmak istediğini bilen; diğeri de sadece korkulardan beslenen ve toplumun getirdiği ne kadar saçmalık varsa bünyesinde barındıran ve asıl beni öldüren... Ben onu nasıl öldüreceğim peki? Nasıl insanların içinde insan gibi rol yapmadan yaşayacağım? Bir tek sevgilimin yanında rol yapmıyorum ama. Onunla ya dipteyiz ya en üstte. Şu an en üstteyiz. Yanında istediğim gibi davranabildiğim için her şey yolunda çok şükür. Bundan sonra da bozulmasına izin vermeyi düşünmüyorum. Cumartesi de psikologa gidiyorum uzun zaman sonra. Bazen kendimi Dexter gibi hissediyorum. Gülmesi gerektiği zaman gülen, konuşması gerektiği zaman konuşan. Dexter'dan farkım bu uyumsuzluğumun mallığımdan kaynaklanması. Dexter'ın en azından sebebi var. Adam psikopat, öldürüyor. Ben mal gibi bakıyorum. Bugün de bütün günüm mal gibi bakarak geçti mesela. Arada kurabiye yaptım ve telefonumdan oyun oynadım. Candy Crush, Farm Heroes, Pet Rescue, Uno ve Swamp. Halbuki selülitlerim çıktığı için spor yapmalıydım. Cengiz Aytmatov'un Beyaz Gemi kitabını okumaya devam etmeliydim. Tekrar piyano çalmaya başlamalıydım. 

      İnstagram'dan bir arkadaşımı ekledim. Kız sürekli eğleniyor ama böyle bir şey yok. Bunalıma girip kendi profilime döndüm sonra. Düşün işte. He ama sigarayı bıraktım sayılır. Yani artık paket almıyorum ve içmiyorum. Ama arada kızlarla kahve içerken içiyorum. Böylece sadece keyif için içip bağımlı olmayan insan grubuna girmiş oluyorum. Bunun yanında İngilizcemi baya geliştirdim. Şu an kursun Advance sınıfındayım. Gerçi kurslardaki seviye toffle seviyesinin yarısı kadar ancak olur ama olsun. Parmaklarımı yara yapmaya hala devam ediyorum. Saçlarım, makyajım falan en büyük ilgi alanım. Düşün işte.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...