29 Ocak 2015 Perşembe

23 Yaşım da Bitti

     Bloggera giriş yaptıktan sonra genelde önce sizlerin yazılarını okurdum. Ama bu sefer önce yazı yazmaya karar verdim, çünkü o kadar güzel yazıyorsunuz ki, okumaktan yazmaya vaktim kalmıyor. :)

     Biraz önce kapattım telefonu, babamla konuşuyordum. Tam 37 dakika sohbet ettik, 37 da-ki-ka! Baya baya kahkaha attık, bir sürü şeyden konuştuk. Nasıl özlemişim. Aslında küçüklüğümdeki gibi tabi ki değil ama sonuçta babamla aynı evde yaşasaydık da aynı olmazdı ki, yıllar geçti sonuçta, ben de büyüdüm. Ne kadar doğum günümü unutmuş olsa da olsun, hiç önemli değil. İşten gerçekten çok yorgun ve mutsuz gelmiştim. İstanbul aradı, konuşmaya başlamamla ağlamam bir oldu, ama sonra telefonu kahkaha atarak kapattık. Şimdi de babamla çok iyi konuştuk, bütün negatif enerjim gitti. Babam bana "Senin bunalımda olduğunu düşünemiyorum kızım." dedi. Ben saçlarımı boyattım kumral renge, espri yaptım bunalımda mıyım diye, babam da böyle dedi işte. "Gerçekten mi?" dedim. "Evet kızım, sen her zaman o kadar güçlüsün ki, ben senin bunalımda olduğunu düşünemiyorum." dedi. O kadar iyi geldi ki bu söylediği anlatamam. O an kendimi gerçekten çok güçlü hissettim, üstesinden gelebilirim zorlukların gibi. Demek baba desteği böyle bir şeymiş. 


     Bugün işte yine çok yoruldum. Sabah Bakırköy adliyesine, oradan da Çağlayan'a geçtim. Öğle arası dışında hiç oturmadan 4'e kadar koşturdum. Ofise döndüğümde o kadar yorgundum ki, beynim durmuş gibiydi. Kibar patronum gelip bana bir dilekçe daha verdi. Diğer iyi olan küçük patron ise yarın Küçükçekmece Belediyesi'ne, oradan Küçükçekmece adliyesine, oradan Çağlayan'a geçmem gerektiği söyledi. Sonra da Taksim'e ofise. Nasıl sinirlendim nasıl sinirlendim... Yani madem ebesinin nikahına kadar gideceğim, Çağlayan'daki işi sonra yapayım ne var? Zaten yorucu bir gün olacak. Çağlayan'daki iş de hiç acele değildi. Şeytan diyor ki siz manyak mısınız diye bağır. Valla bıktım. 2 hafta önce iş ne güzel gidiyordu. Ama şimdi yine patronla yapacağım "Ben işten ayrılıyorum" konuşmasını kafamda prova etmeye başladım. Bu arada sırtımdan aşağı doğru, ama içerden sıcak su akıyor gibi bir ağrı var. Ne ola ki bu?

     Dün doğum günümdü. Saat 00:00 olur olmaz İstanbul aradı. Bana o kadar güzel şeyler söyledi ki, telefonda ağlamaya başladım. Allah onu yanımdan eksik etmesin, bizi birbirimize bağışlasın. Hediye olarak bana istediğim kabanı almış. Giydikçe kendimi daha güzel hissediyorum :)) Paris bana çok değerli bir hediye verdi. Çok güzel bir defter yaptırmış bana. Grafiker ya, kendi tasarlayıp iş arkadaşlarına yaptırmış. Defterin yanında kalem için yeri var. Defter ve kalemin üzerinde ismim ve soyadım yazıyor. İş hayatımda kullanmam için çok güzel, ama ben bu iğrenç stajyerlik döneminde kullanmaya kıyamadım, ruhsatımı alınca kullanacağım artık. Bu doğum günümde çok hediye almadım, geçen sene çok verimli geçmişti aslında. Ama beni en çok duygulandıran hediye annemin hediyesiydi. Ben doğduğum gün, babamın anneme hediye ettiği altın bir yüzük vardı. İçinde benim doğum tarihim ve saatim yazıyor. Çok anlamlıydı benim için. 

     İşte durumlar böyle...Sürekli ruh halim değişiyor. Bir gün çok iyiyim, bir gün çok kötüyüm. Dengelemeyi hala öğrenemedim. Ama bugün icra memurunu beklerken çok sinirlendiğimde sabır diledim Allah'tan, iyi geldi biraz.  Zaten moralim iyiyken sorun yok, kötüyken modu yükseltmeyi öğrenmek gerek. Ehh o da zamanla öğreniliyor sanırım...

4 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...