12 Eylül 2019 Perşembe

Google Teshisi Koydu

Kedi tırmalasından sonra 3. aşımı olmaya yine Şişli Etfal’e gitmem gerekiyordu. Şirkette çok önemli bir toplantı vardı ve Sofya Hanım’dan izin almaya fırsatım olmadı. Nasıl olsa ilk gidişimde hemen yaptırıp çıkmıştım, ne kadar uzun sürebilirdi ki? Gittiğimde öğle arasıydı ve meğer sayın çok değerli sağlık çalışanlarımızın öğle arası 1.5 saatmiş. Dolayısıyla saat 13.30’a kadar beklemek zorunda kaldım. Bu arada yemek yiyeyim diye dışarı çıktım. Boğazımda kalaydı da yemeseydim, ayağım takılıp düşeydim de gidemeyeydim. O yemekten döndüğümde önümde 10 kişi falan vardı ama kuduz aşısı öyle hemen yap çık bir süreç değilmiş. On saat sıra bekledim, kayıt yaptırdım, aşı olmak için ayrı bir ömür bekledim. Gelen her çocuk ve yaşlıyı sistem önüme geçirdi. Çünkü o kadar olağanüstü ve insan canlısı bir ülkede yaşıyoruz ki hayatın hiçbir alanında denk gelmediğim ve asla kendim deneyimlemediğim muhteşem sistem yüzünden saat 14.40’a kadar aşı olamadım. Çok özür dilerim ama yaşlılar ya da çocuklar neden benim önüme geçiyor? Yani acil servis olsa tamam, ameliyat falan ediliyor olsak tamam, yani hayat memat meselesi olsa tamam ama aşı bu yahu! Sırasını beklese ölmez yani aşı bu.. Bir yandan ağlayan çocuklar, bir yandan dertlenen ve bir an önce aşı olmazsa gözü açık gidecek gibi bakan yaşlılar, bir yanda çocuklarına bağıran ve bir yanda hiç uyarmayan anneler... Arkamda oturan çocuğun sürekli sandalyeme vurmasıyla iyice gerilen sinirlerim... Ve beklenen an... Sofya Hanım’ın Nerdesin sen Moira diye telefonda bağırma anı. Bu olay Salı günü oldu ve biz ancak perşembe günü normale dönebildik yani o kadar kızgındı. Ve çok haklıydı. Şirkette yönetim kurulu başkanı ile toplantı var, şirket avukatı çıkmış ve 2.5 saattir ortada yok. İşe o kadar geç kaldım ki... Sofya Hanım çok afedersiniz ağzıma sıçtı. Bu olay yaşanmadan sadece birkaç saat önce bana burayı sana bırakacağım diye neredeyse şirket hukuk müşavirliğinin kapılarını açmıştı oysa ki... Neyse bir şekilde hallettim, gönlünü aldım...
Çarşamba sabahı uyandığımda, aşı olduğum kolumun üstünde uyuyor olduğumu ve köprücük kemiğimin yanındaki o boşluğun aşırı ağrıdığını hissettim. Aşı yüzünden olduğunu düşünerek bütün günü geçirdim. Ama akşam pilatese giderken aynı yerin şişmiş olduğunu fark ettim. Ve Google’a baktım. Bakmaz olaydım. Koyduğu teşhise göre kesinlikle lenfoma olmuştum. Çok yakın bir zamanda İstanbul’un çocukluk arkadaşının lenfoma olduğunu öğrenmiştik ve sinirlerimiz zaten bozuktu. Spor hocam da saolsun fazla özenli olduğundan beni alette değil de matta çalıştırdı. Ama ben elimi oraya götürdüğüm gibi elime beze benzeri bir şey geldiğini fark ettim. Sonra hocam tanıdığı bir eczacıyı aradı ve eczacı da saolsun aşının asla orada şişlik yapmayacağını, yapsa yapsa kolda yapacağını ve derhal doktora gitmem gerektiğini söyledi. Ama ağladım ağlayacağım. Belki de orada zaten bir şey vardı ve aşının ağrısı sayesinde fark etmiştim, belki doktor oraya bakacak ve derhal biyopsi yapmamız gerekiyor diyecekti. İlk düşündüğüm şey İstanbul oldu. Ben kaldırabilirdim ama o kaldıramazdı. Ve ilk defa hasta olup da sevdiklerine söylemeyen, dizilerdeki salak kızları anlıyordum. Ya da belki de bu ara dini inancım sarsıldığı için cezalandırılıyordum... Aklımdan geçen senaryoların tamamını buraya yazsam birkaç gün boyunca yazmam gerekir...

Sonuç olarak spordan hemen sonra taksiye atladığım gibi her zaman gittiğim özel hastanenin aciline koştum. Ağlamamak için kendimi ne kadar tuttuysam da başarılı olamadım. Önce asistan gelip tansiyonumu ölçtü ve yüksek olduğunu söyledi. O kadar korkuyordum ki zaten normal çıkması anormal olurdu.. Sonra acil hekimi geldi, neyse ki yaşlıcaydı. Hemen ağlaya ağlaya anlattım. Ben ağladıkça doktor babacan bir tavırla gülümseyerek içimin rahat olması gerektiğini, aşının ilk lenf bezlerini etkilediğini ve bu şişin de kısa sürede ineceğini söyledi. Ben ya inmeze, ne kadar süre içinde inmezse geleyim, bir test yapmak istemez miydiniz, yarın geleyim mi dedikçe doktor gülümseyerek gelmeyin dedi. İçim baya rahatlamış bir şekilde hastaneden çıktım. Hangi arkadaşımı aradıysam açmadı. Anneme ve İstanbul’a haber dahi veremedim çünkü onları boşuna korkutmak istemiyordum. Bu olayda benden daha çok korkup üzülecek birileri varsa onlardı...

Taksiye atlayıp eve geri döndüm. Bu arada telefonu sonunda arkadaşlarımdan biri açtı da ona anlattım. Şişlik de ağrı da ertesi güne inanılmaz azalmıştı...

Yani aslında o kedi beni tırmaladığı an gerçekten sinirli ve gergindi. Kafasını okşayıp okşamama arasında baya arada kalmıştım. Sadece bir anlık karar yüzünden yaşadıklarıma bakın. O an o kediyi okşamasaydım hiç aşı olmaya gitmek zorunda kalmayacaktım. Sofya Hanım’la aramız hiç gerilmeyecekti. Hasta olduğumu sanıp acile gitmeyecektim. O iğrenç freak show hastanede aşı olup hastanenin ortasına kusmak zorunda kalmayacaktım. Verdiğim karar hayatımın bir kısmında nasıl etkiler yarattı. Beni baya düşündürdü bu durum. Bir saniye içinde yaptığımız küçük bir hareket kim bilir neleri değiştiriyor ve biz farkında dahi olmuyoruz...

6 Eylül 2019 Cuma

Çünkü Hayattaki Tek Eksigim Kuduz Aşısı Olup Sisli Etfale Kusmaktı

Merhaba!

Blog aracılığıyla tanıştığım bir arkadaşımla mailleşirken yazı yazıp son zamanlarda yaşadığım saçmalıkları anlatasım geldi.

Paris'le kahve içmiş eve dönüyorken sokakta daha önce görmediğimiz bir kedi gördük. Bizim kedilerden biri ona saldırmaya çalıştığı için korkmuştu. Bizim kediyi uzaklaştırdıktan sonra seveyim dedim, sadece kafasını okşamak istemiştim. Elime patisiyle hızlıca vurdu ama patisi de o kadar yumuşaktı ki hiç anlamadım. Bir baktım ki bildiğin kanamış. İnsanların yine mi kedi sevmeye çalıştın sonunda kuduz olacaksın falan demesiyle neden bu ihtimali hiç düşünmediğimi düşündüm. Google'a yazmamla hastaneyi aramam bir oldu zaten. Meğer kuduzun tedavisi yokmuş ve yakalandığın zaman aşılı değilsen kesinlikle öldürüyormuş. Uğradığın yaralanmadan sonra gerekli dozda aşıyı olursan da aynı şekilde koruyormuş. Ama maalesef ki özel hastaneler bu aşıyı yapmıyormuş. Bana en yakın devlet hastanesi ise Şişli Etfal'di. İstanbullular bilir ki Şişli Etfal bir cehennemdir. Yine de, ilk aşı deneyimim o kadar kötü değildi. Doktor çok ilgili, hemşire çok eli hafif, süreç de hızlı olunca hiçbir problem yaşamadım. Sonraki dozlarım 30 Ağustos, 3 Eylül ve 10 Eylül'de yapılacaktı. 


30 Ağustos'ta aşı merkezi kapalı olduğundan acil bölümüne gittim. Ama aç gittim. Siz siz olun aşı olmaya tok gidin. Oradaki hemşire de saolsun o kadar hızlı bir şekilde iğneyi sokup enjekte etti ki canım yandı ve iğne hassasiyetim geri geldi. Yani her iğne olduğumda gelen göz kararması ve bayılma. Aç olmamın da etkisi olsa da kendimi tanıyordum ve o his geri gelmişti. Acil bölümünden çıkıp yukarı doğru yürürken gözlerim kararmaya başladı. Her ne kadar normal davranmaya, derin nefes almaya çalışsam da düzelmedi ve son bir çabayla yanından geçtiğim bir banka oturdum. Resmi tatil olduğundan hastane bomboştu. Ben oturunca gözlerim daha fazla karardı ve birkaç saniye sonra hiçbir şey göremez hale geldim. Saniyeler geçtikçe kulaklarım da tıkanmaya ve tüm vücudum kasılmaya başlamıştı. Bayılmama birkaç saniye kala aklıma dizlerime kapanmak geldi. Gerçekten de oturduğum yerde başımı dizlerime koyduğum an görme yetim geri gelmeye başladı. Ama görme yetimle birlikte başka bir şey daha geliyordu. İnanılmaz bir mide bulantısı! Sadece birkaç saniye içinde yere kusmaya başladım. 3 postadan sonra kendime geldim. Doğruca geri acile gidip elimi yüzümü yıkadım, ağzımı çalkaladım. Sonra doooğru hemşireye. Hem aşının etkisi açısından sorun olup olmayacağını sordum hem de bir güzel payladım. Sonuçta o kadar acı verici şekilde iğne yapmak zorunda değildi. Kolumun gergin olmadığından emin olmalı ve aşıyı yavaşça enjekte etmeliydi. Beni çok sallamadı.

Neyse ki o gün İstanbulumla masaj randevumuz vardı da biraz rahatlayıp kendime geldim...

Ama 3 Eylül'deki aşı sonrası maceralarım daha da sinir bozucu olacaktı..
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...