1 Temmuz 2018 Pazar

Strese Bedenim Dayanamasa da Başlasın Yüksek Lisans




Nereden başlasam, nasıl anlatsam bilemiyorum...



Çok çok çok stresli birkaç gün geçirdim. Bedenimin stresten mahvolduğunu hissedebiliyorum. Şu an sigarayı tamamen bıraksam, bir süre boyunca zararlı hiçbir şey yemeden günde 2.5 litre su içsem, sadece sağlıklı yeşillikle beslensem falan ancak kendime gelirim.



Aslında stresli dönem 21 haziranda başladı. Yüksek lisans için hem Galatasaray Üniversitesi’ne hem de Bilgi Üniversitesi’ne başvurmuştum. İkisinin de bütün evraklarını tamamladım ve mülakatlarını aynı tarihe, 21 Haziran’a verdiler. Her ne kadar iki okul da çok iyi olsa da önceliğim tabi ki Galatasaray Üniversitesi’ydi. Bilgi Üniversitesi’nde öğrenci işleri ile görüşüp mülakatımı en sona almalarını istedim. Böylece Galatasaray'daki mülakattan çıkıp Bilgi'ye yetişebilecektim. 20 haziran çok büyük bir stresle geçti. 21 haziran günü ise şanssızlıklarla başladı. Sabah erkenden karın ağrısıyla uyandım çünkü Galatasaray’da hukuki bilgi soruları da soracaklardı. Yüksek bel kumaş pantolon, uzun bir blazer, v yaka bluz, baya kısa topuklu bir stiletto giydim çünkü yüksek topuk abartılı kaçabilirdi. Kaldı ki yüksek topuk giyip normalden daha da gerilmek istemedim.




İlk eksi önceki gün kulaklığımı ofiste unutmuş olmam. Her önemli olay öncesi Cake - I Will Survive dinlemek benim için totem gibi bişey oldu. Ama mülakata giderken dinleyemedim. Uber bizim evin sokağını bulamadı, arnavut kaldırımlarında biraz yürüyüp merkezi bir noktaya ulaşmam gerekti. İstanbul trafiğinin azizliğine uğradım ve mülakattan yalnızca 10 dk önce okula vardım. Diğer şanssızlık okula girmek üzere yürürken topuğumun plastik bölümünün arnavut kaldırımına takılması ve parçalanması oldu ama çok sallamadım. Şansımı ilk hissettiğim an ise, okul başvuruları açar açmaz aç köpek gibi atlamış olduğumdan mülakatta 58 kişinin içinden 3. olarak sınava girmem oldu. Böylece Bilgi’ye de yetişebilecektim.

Karşımda en az biri profesör olmak üzere üç hoca vardı. Mülakatın başlangıcında hangi alanlarda çalıştığımı söylemem gerekti. En iyi bildiğim alan iş hukuku olmasına rağmen bu ara ofiste yoğunlukla sigorta hukuku yaptığım için sigorta demiş bulundum. Nereden bileyim çalıştığım alandan yürüyeceklerini... Karşımdaki profesör sigorta alanında uzmanlaşmış bir ticaret hukuku profesörüymüş. Ağzıma sıçtılar desem yeridir. Mülakattan çıktığımda İstanbul’u arayıp ağlamaya başladım. Sonra da Bilgi’ye koştum. Bilgi'deki mülakat gayet iyi geçmesine rağmen gözlerim dolu dolu oluyordu. Çünkü Galatasaray’ı kendi ellerimle çöpe atmış gibi hissediyordum. İş hukuku desem garanti olacaktı.



Mülakattan sonra Bilgi'deki Espresso Lab'den gittim bir sandviç bir de soğuk kahve aldım. İki sigara içtim. Sonra orada Galatasaray’da da mülakatta gördüğüm bir kız gördüm. Hemen gidip nasıl geçtiğini sordum. Kız çalıştığı alana iş hukuku demiş. Kıza sordukları sorular benim adım gibi bildiğim, anlatsam hocaların dinlemekten sıkılacağı kadar bilgi sahibi olduğum bir konuydu. Ve kız benden hemen sonra girmiş, dolayısıyla ben iş hukuku desen aynı soru bana gelecekti. Kendi ellerimle çöpe atmıştım. Bilgi Üniversitesi’nin servisine binip yine ağlamaya başladım. Aslında Bilgi Üniversitesi de çok iyiydi, çok prestijliydi, çok iyi hocalara sahipti. Ama Galatasaray Üniversitesi, Galatasaray işte. İlber Ortaylı’dan İstanbul Barosu Başkanına kadar bir sürü iyi hocanın olduğu bir okul. Ve fiyatı da karşılayabilceğim düzeyde. Ayrıca da kötü geçmesi tamamen benim yüzümden, bilmediğim bir konuda çalıştığımı söylemiş olmam yüzünden olunca ve kızla konuşup iş hukuku deseydim her şeyin daha farklı olacağını görünce, çoook koydu açıkçası. He bir de iş arkadaşlarımdan biri neden Galatasaray’a başvurdunuz, almazlar ki demişti ve ona kapak olmasını istiyordum.



Neyse. 22 Haziran Cuma günü sabah 9 dan öğlen 16 ya kadar neredeyse 15 dkda bir hem maillerimi hem de Galatasaray Üniversitesi'nin sitesinin duyurular bölümünü kontrol etmekle geçti. Tam ofis toplantısının ortasında sonuçların açıklanmış olduğunu gördüm. Tıkladım ama kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Çıktı da, çünkü kazanmıştım. Çığlık attım diyebilirim. Sonrası tebrikler ve mesajlarla geçti. Almazlar diyen avukat arkadaşım dahil herkes benim adıma mutlu oldu, ağlayacaktım mutluluktan. Sonuç olarak o kadar da şanssız değilmişim, baya da üst sıralardan girmişim. Baya şaşırdım aslında. İlk etap başarıyla tamamlanmıştı.


İkinci etap, New York ile görüşmemdi. Hatırlamazsınız büyük ihtimalle. "Bir Arkadaş Kaybetmek" başlıklı yazımda, NY ile tartışmamı ve beni nasıl engellediğini, hatalı olduğumu ve ne kadar üzüldüğümü anlatmıştım. İşte ben bugüne kadarki süreçte NY’dan özür diledim. Prag’ın telefonuna mesaj gönderip buluşacakları gün ona okutmasını istedim. NY da okuyunca çok duygulanıp ağlamış ama yine de engelimi kaldırmamıştı. 23 Haziran cumartesi sabah 09.30 da telefonum çaldı. New York arıyordu. Uyku sersemi önce algılayamasam ve telefona yetişememiş olsam da hemen geri aradım. NY telefonu o kadar mutlu bir sesle "Tebrikleeer" diye açtı ki, ona söylediklerimden bir kere daha utandım. Prag ile buluşacaklarmış, beni de davet etti. Hemen hazırlandım ve Kadıköy’e geçtim. Bir yandan onunla buluşacağım diye heyecanlıydım, bir yandan da Muharrem İnce’nin Maltepe mitingine gidenleri görünce aşırı bir heyecan ve mutluluk kapladı içimi. NY ve Prag ile buluşmamız baya güzel geçti ama hava serin olduğundan ve benim göbek açık olduğundan  biraz üşüdüm. NY ile arayı kapattık, dertleştik. Eve uçarak döndüm. Ne de olsa ertesi gün seçim vardı. Yazının bundan sonrasını lütfen siyasi düşüncemizdeki benzerlikler ve farklılıkları yadsıyarak okuyun. Farklı düşünebiliriz, ben yalnızca kendi hikayemi anlatmak için buradayım. Sizinkini de dinlemekten büyük keyif alıyorum.




24 Haziran sabahı uyandığımda inanılmaz mutluydum. Sonra saçma sapan bir şeyden kardeşimle tartışmaya başladık. Kendisi benim düşüncemi asla kabul etmiyor, çocukken yaptığı gibi aynı soruyu üst üste tekrar sorup beni cevap vermeye zorluyordu. Konunun başka yere gideceğini, bu soruya cevap vermek istemediğimi söyledikçe beni zorladı, klasik kardeş kavgası. O an annem de odaya girdi, tartışma büyüdü. Ben de dayanamadım ve bağırıp ağlamaya başladım. Ama o kadar haklıydım ve o kadar ağlıyordum ki. Sonuç olarak hıçkıra hıçkıra dakikalarca ağladıktan ve bu evden gidicem öhüügüg modlarından sonra (hangi parayla gideceğim acaba) pılımı pırtımı toplayıp Paris’e çıktım. Aynı apartmanda oturduğumuz 26 yıllık arkadaşım. Doğumdan beri yani. Gerçi evde olmadığı için ananeme çıkıp ona annemi ve kardeşimi şikayet ettim o da beni sakinleştirdi canım minnoşum. 



Sonra biz Paris’le buluşup okula gittik, oyumuzu kullandık. Okuldaki 3 sandıktaki tüm sayım bitene kadar da okuldan ayrılmadık. Ve ben yine üşüdüm.



Pazar gecesi Paris’te kaldım. Midem bulanıyordu. Muharrem İnce için çok üzülmüştüm. Üstelik sanıyorum ki polikistik over sebebiyle reglim gecikmişti ve bedenim çöküyorcasına yorgundum. Pazartesi sabahı banka, döviz bürosu ve ofis arası koşturmakla geçti. Okulun parasını yatırmak için yeni hesap açıp dolar hesabımdaki paramı bozdurmam gerekiyordu. Doların birkaç hafta önce ben aldığım an düşmeye başlaması, ben düşükten bozdurduktan bir saat sonra ise yükselmesini hiç söylemiyorum bile.



Sonuçta parayı yatırdım ama midem bulanmaya devam ediyordu. Çok korkmaya başladım. Ofisteydim, elimden hiçbir şey gelmiyordu. Kistlerden biri patlamış olabilirdi ya da doktorumun kesinlikle yaptır dediği amilaz testini yaptırmadığım için çok hasta olduğumu anlayamamış olabilirdim ve hastalık ilerlemiş olabilirdi, aklıma gelen başka bir sürü ihtimal de gerçekleşmiş olabilirdi. Sonunda akşam oldu, ben annemi çok özlemiştim. Biraz hasret giderdikten sonra yine Paris’e çıktım. Kardeşimle aynı odada uyumak istemiyordum, beni çok kırmıştı.



Mide bulantısından ölüyordum. İstanbul ertesi gün doktora gitmem için ısrar etti. Gece cam açıkken uyuyakaldığımdan yine üşüdüm. 26 Haziran sabahı erkenden doktora gidip bazı testler yaptık. Doktor her şeyin yolunda olduğunu söyledi ve ilaç verdi. Ama kanımdaki amilaz seviyesi inanılmaz yüksek çıktı. Normal seviyesi en yüksek 100 falan olması gerekirken bende 209. Bir sürü sebebi olabilir. Kistlerim geçsin diye asla bırakamadığım doğum kontrol hapları, pankreas kanseri, tümör, pankreas iltihabı, böbrek yetmezliği ya da alakasız başka bir şey.



Doktordan sonra Kartal adliyesine gidip duruşmaya girdim. Sonra Galatasaray’a evrak teslimine gittim. Haberlerde dışarı çıkılmaması gerektiği, ceviz büyüklüğünde dolu yağabileceği söyleniyordu. Üstelik Muharrem İnce başkan değildi.



Midem hala bulanıyordu, aşırı yorgundum ama mutsuz değildim.



Yazı biterken Mirkelam - Laubali

12 yorum:

  1. Tebrik ederim. Yüksek lisans büyük tecrübe. Ben iletişim alanında yaptım ama ola ki sıkıntın olursa her türlü yardımcı olurum. Adına mutlu oldum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim :)) bakalım nasıl geçecek

      Sil
  2. Tebrikler. Yüksek lisans başka boyutta bir eğitim. Ben çok faydasını gördüm. Geçmiş olsun bu arada.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Turgay Aksoy;

      Çok teşekkür ederim, ben de göreceğimi umuyorum :)

      Sil
  3. allah seni yaaaa ne aksiyon yaaaa of of geçmiş de olsun üşümek hastalık filan. gs de bravoooooo süpersiiiin, hadi hayırlısııııı :)

    YanıtlaSil
  4. Ya hayırlı olsun. Kendim kazanmış gibi sevindim valla. Galatasaray şahane bir üniversitedir. Sana çok iyi kapılar açacağını düşünüyorum. İnşallah istediğin gibi olur her şey :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Entel Karınca;

      Çok çok teşekkür ederim ne kadar güzel bir yorum buu :) inşallah daha büyük mutluluklar hepimizin olsun.

      Sil
  5. Tebrik ederim. Umarim daha çok paylaşım yaparsin da benim gibi tembellere feyz olur. :))

    YanıtlaSil
  6. Tebriklerrrrrr, ben de muhtemelen kaçırdığım ve hep istediğim o yoğunluğu sende okur okur iç çekerim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mrs Soda;

      Çoook teşekkür ederim :)) insan yoğunluğu kendisi yaratıyor ya kendimde onu gördüm cidden :D

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...