16 Eylül 2020 Çarşamba

Karantina

Mart ayından itibaren evde geçirdiğim bu dönem benim için hayatımın en yoğun duygularını yaşadığım dönemiydi. 2 ay annem ve kardeşimle evde kalmak bir noktada çekilmez hale gelmeye başladı, sebebi ise benim bir odam olmamasıydı. Artık cidden hapiste gibi hissediyordum. 

Psikologum seanslarını online yapmaya başladığı için psikolojik olarak işler iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı. Ben zaten evde rahat değilim bir de üstüne evde annem ve kardeşim varken psikologla konuşmak mı?


Bizim evimiz İstanbul’un eski yüksek tavanlı evlerinden, kapılar falan ahşap olduğundan tüm sesler çok rahat duyuluyor. Şu an ilk çocukluk travmama doğru yola çıkıyoruz hahaha. Neyse orayı geçelim. Her seansta ya duyarlarsa korkusundan anneme televizyonun sesini hayvan gibi açtırıyordum. Ancak psikolojik durumum sürekli kötüleşiyordu. İnsanlar anksiyeteden uyuyamaz ya, ben yattığım gibi uykuya dalarım ama benim için kabus sabah uyanmam gereken saatten saatler önce uyanmakla başlar. Aslında fena da değil erken kalkmak zorunda kalıyorsunuz çünkü zaten düşünceler uyumaya izin vermiyor. Böylece baya baya uykum düzene girdi. Konudan uzaklaşmayayım, seanslar hiçbir işe yaramaz halde geldi. Psikologum travmalarımı yaşadığım yerde, aynı evde yaşamaya devam ettiğim sürece bazı problemlerin tamamen geçmesinin çok zor olduğunu, karantina sürecinin de böyle etki etmesinin çok normal olduğunu söylüyordu. Bana psikiyatriste danışarak ilaç tedavisi ile psikolog seanslarını birlikte götürmeyi önerdi. Siz açık yara ile koşmaya çalışıyorsunuz, önce bir merhem sürelim emin olun kolaylaşacak dedi. Önce kabul etmedim, hatta bir sabah yine bir kriz sonucunda kendimle açık açık konuştum, görmezden gelmek yerine kendime açık olmak çok iyi gelmişti. Ondan sonra sanırım 2 hafta falan bildiğiniz iyileştim. Artık yendiğimi düşünüyordum ki yöneticimle yaşadığım bir kriz beni eski halime döndürdü. En sonunda psikiyatrist ve ilaç fikrini ciddi ciddi düşünmeye başladım ama sonuçta yine gidip yüz yüze görüşmek istiyordum. Ben kendimi yepyeni birine online bağlantı üzerinden anlatıp ilaç kullanmak istemiyordum. Bir de şu husus vardı, ben psikiyatristle görüşmek için hatrı sayılır bir ücret ödeyecektim ve ilaç tedavisi devam ettiği sürece ara ara görüşmeye devam edecektim, aynı zamanda her hafta psikologa para ödemeye devam edecektim. Artık gerçekten sinirlerim bozulmaya başladı. Eğer psikiyatriste gidip ilaç kullanacaksam ne anlamı vardı ki? 

Bu süreç böyle devam ederken en sonunda kendimi karantinadan çıkardım ve İstanbul ile görüşmeye başladık. Bana o kadar iyi geldi ki onda vakit geçirmek... İstanbul benim sadece sevgilim değil, manevi psikologum aynı zamanda. O kadar kilit noktalarda sorun çözmeyi başarıyor ki bazen, yine ona danıştım. Sorunum ile ilgili konuşurken bana söylediği bir cümle, uzun süredir hatta yıllardır kendime söylemeye korktuğum birşeydi. Ara ara aklıma geliyordu, rüyama giriyordu ama açıkçası ben görmezden geliyordum. O günden sonra psikologumla seanslara artık devam etmemeye karar verdim. Psikologum gerçekten bana kendimi tedavi etmeyi öğretti, onun hakkını asla ödeyemem. Ama her seans kendi kendime ilerlemekten çok yorulmuştum. Ben sorup ben cevaplıyordum. Her hafta ne konuşacağımı, o hafta hissettiklerimi ve rüyalarımı yazıp yorumlamak inanılmaz yorucu hale gelmeye başlamıştı. Çünkü mesela tam iyi hissediyorum, iki gün sonra seans var, seansta ben konuşmazsam psikologum da ben konuşana kadar bekliyor. Dolayısıyla iyi hissettiğim bir gün bile seansta ne anlatacağımı düşünmek endişelerimi tekrar hatırlamama sebep oluyordu.  Neyse ben sonuç olarak seanslara ara vermeye karar verdim. Son bir seans yapıyorduk ki, o son seansta İstanbul’la konuşurken yaptığımız çıkarım üstünden içimi dökmeye başlayınca, o kendime söylemeye korktuğum şeyleri söyleyince, nasıl bir şeydi anlatamam ama her şey birbirine bağlanmış gibi hissettim. Bir an susup kalakaldım, psikologum da gülümseyip çözdünüz işte dedi. O andan sonra birşeyler kolaylaştı. Kendime nasıl telkin vermem gerektiğini öğrenmiştim çünkü asıl korktuğum şeyi anlamıştım. İçimdeki o çocuk kalan, kendini suçlayan, her şeyden korkan Moira’ya bir şeyler öğretebiliyordum, güvenini kazanabiliyordum. 

İstanbul’da çok sık kaldığımdan ve psikolojik olarak da biraz rahatladığımdan hapisten çıkmış gibi hissettim. Bir de artık ayda yüklü bir meblağı psikoloğa vermeyeceğim için araba kredisi ödeyebilecektim. Bu da beni çok mutlu ediyordu. Çok şükür ki evde geçirdiğim kalan 4 ay bu nedenle çok daha rahat bir kafayla geçti. Tabi ara ara yeni endişeler, eski endişelerin güncellenmiş ve gelişmiş versiyonları gelip bana türlü türlü anksiyete atakları yaşatmadı değil. Ama elimden geleni yapıyorum. Hayatımda hiçbir dönem aynı anda bu kadar zor ve bu kadar keyifli geçmemişti.

Tüm bu süreçlerde okuyup destek verdiğiniz, yorumlarınızla ve maillerinizle yalnız olmadığımı hissettirdiğiniz için çok teşekkür ederim. İyi ki burası var, sizler varsınız.


10 Eylül 2020 Perşembe

6 Ay Boyunca Evden Çalışmak Mı?

25 Şubat'ta yazmışım son yazımı. Neleer neler değişti o günden beri hepimizin hayatında. Son yazılarım hep anksiyete ile ilgili olduğundan önce bu defteri bir kapatmak istiyorum. Çok fazla anksiyetem vardı, biri bitiyor diğeri başlıyordu. Bundan sonra hayatıma daha farklı yaklaşacağım. Cümlelerimi çok doğru seçeceğim çünkü kendimizi ifade ediş şeklimizin çok şey değiştirdiğine inanıyorum, daha doğrusu bunu gözlemledim. Sürekli olarak "sabahları hiç uyanamam ben" derseniz, cidden uyanamazsınız. Kendiniz, enerjiniz, çevreniz aynı anda bu önermeyi benimser ve bu hazin döngüden çıkamazsınız. Ben de kendime yıllardır bunu yaptığımı fark ettim. Psikoloğum sağ olsun kendi kendime terapi yapmayı biraz öğrendim. Artık psikoloğa da gitmiyorum zaten. Sonuç olarak ben artık psikolojik olarak sağlıklı, anı yaşayabilen ve neşeli bir insanım. Bunu sürdüremediğim bir nokta olursa yine eminim ki buraya sığınırım. 


19 Mart 2020'den beri evden çalışıyoruz. Eylül ayında tam zamanlı çalışmaya başlayacaktık aslında ama şirket sahibinin covid pozitif olduğu ortaya çıkınca evden çalışma bir ay daha uzatıldı. Çok şükür sevdiğim herkes sağlıklı, ben hiç test yaptırmadım ama sanırım herkes gibi covidi atlattığımı düşünüyorum. Yöneticim saolsun. 

Türkiye'de ilk covid vakası 10 Mart'ta açıklanmıştı, benim de bir duruşma için Manisa'ya gitmem gerekiyordu. Covid yüzünden uçağa binmekten korkuyordum. Yeni otoyol sayesinde gideceğim yer toplamda 4 saat 50 dk gösteriyordu, ben de her gidişimde uçağa binsem dahi en az 2 saat araç kullandığımdan uzun yolda kendime güveniyordum. Zaten şirkette herkes araçla gidip geliyordu, yani gayet normal bir şeydi. Aldım annemi de yanıma duruşmaya gittim. Hem ben uzun yolda sıkılmamış olacaktım hem de annem için değişiklik olacaktı. Gittik, geldik, hiçbir problem yaşamadık. Ama yöneticim benim arabayla gittiğimi duyunca delirdi, bildiğiniz delirdi. Çok kötü imalarda bulundu, sevgilimle gittiğimi, bunu bir fırsat olarak değerlendirdiğimi falan söyledi. Ben şok oldum ve inanılmaz üzüldüm, sesimi yükselttim. Benim sevgilimle yolculuğa çıkmak için çok şükür şirketin dandik arabalarına ihtiyacım yok, nasıl böyle bir şey ima edersiniz, kaldı ki gizli iş yapmaya çalışsam gelip size söylemezdim, ruhunuz bile duymazdı diye bağırdım. Sevgilim de ben de şirket avukatıyız, öyle kafamıza göre iş gününde şehir dışına çıkamadığımız gibi, maddi olarak da böyle bir şeye ihtiyacımız yok. Nasıl tartıştık size anlatamam. Sonra öyle bir şey ima etmeye çalışmadığını falan söyleyip beni sakinleştirmeye çalıştı ama pek işe yaramadı. Ben tabi ki bu tartışmadan sonra istifa etmeyi kafaya koydum. Ama hayatımda hiç yeni iş bulmadan bir yerden ayrılmamıştım ve önce cv'mi hazırlayıp birkaç yer ile görüşmem gerekiyordu. Bir hafta sonra yine duruşma için Manisa'ya gitmem gerekti, covid vakaları her geçen gün artmasına rağmen kavgamız dolayısıyla araba ile gidemedim ve uçağa bindim. Birkaç gün sonra ateşim inanılmaz yükseldi, boğazım acıyordu ve öksürüyordum. Eklemlerim daha önce hiç ağrımadığı şekilde ağrıyordu, resmen ağrıdan uyuyamamıştım. Bol bol dut pekmezi, keçi boynuzu özü ve sambucol vitamin aldım, bol bol su içtim. Grip ilaçlarının bazılarının iyi gelmediğini söylediklerinden ya covidse diye düşünerek bir süre almasam da, 3. gün almaya başladım çünkü hastaneye gitmekten ölümüne korkuyordum. O dönem giden kişiyi direk karantinaya alıyorlardı ve eve göndermiyorlardı. Kullanılan ilaçlar da sonuçları kanıtlanmış ilaçlar değildi, resmen deneysel ilerliyorduk. Covidsem bile kendimi evde karantinaya almak daha mantıklı geldi. 

Uzun süre evden çıkmadım, sevgilimle bile uzun süre görüşmedim. Annem ve kardeşimden uzak durdum, tuvaletten çıkarken bile çamaşır suyu döküp öyle çıkıyordum. Kapı kollarını bile sürekli dezenfekte ediyordum. Sonuç olarak belki de yöneticim yüzünden bu hastalığı kaptım ve atlattım. Belki sadece soğuk algınlığı veya gripti hiç bilmiyorum. Ama covid nedeniyle evden çalışmamız sayesinde işimden ayrılmak zorunda kalmadım ve 6 aydır iş hayatımın en rahat dönemini geçiriyorum diyebilirim. 

Bu dönemde hayatımızda neler değişti? Öncelikle kendimi zorla borca sokup araba aldım. Nasıl bilmiyorum ama bir şekilde ödeyeceğim işte. Bu zamana kadar hep İstanbul beni gezdiriyordu, aldığımdan beri ben İstanbul'u gezdiriyorum. İkinci olarak daha önce yazmış mıydım bilmiyorum ama kardeşim evleniyor. Son 10 gün. 20 Eylül'de düğünümüz vardı, kısıtlamalar nedeniyle nikahımız var. Covid daha ne kadar sürecek bilmediğimizden, çocuklar da aylar öncesinden nikah günlerini ve evlerini almış olduklarından daha fazla beklemek istemediler haklı olarak. Bu hafta sonu kardeşimin eşyalarını toplayacağız, hafta içi de evine taşırız veee hayatımda ilk defa kendi odam olur. Evet, 28 yaşındayım ve hep erkek kardeşimle aynı odayı paylaşmak zorunda olduğumuzdan ben artık odayı ona bırakmıştım. Çoğunlukla İstanbul'da kaldığımdan (sevgilimde), evdeyken de annemle kaldığımdan bir şekilde idare ediyorduk ama ben bu yaşıma kadar hiç özel odaya sahip olmamıştım. Bence çok acı. Ama neyse derdimiz bu olsun. En azından ben de evlenmeden önce kısa süre de olsa kendi odama sahip olacağım. Henüz resmi evlilik teklifini almadığım için tarihimiz yok ama biliyorsunuz uzun yıllardır birlikte olduğumuz için öyle şeyler bizim için artık formalite, ev bakmaya bile başladık.

Bu dönemde şunu öğrendim, mutluluk ve huzur insanın beyninde. Araba aldıktan sonra inanılmaz mutlu olacağımı, özgüvenimin tavan yapacağını ve çok daha özgür hissedeceğimi düşünüyordum. Meğer o özgürlük kafanın tam da içindeymiş. Başka bir yerde değil. Evet parasızlık veya imkansızlıklar insanı çok mutsuz edebilir ama neye sahip olursak olalım bunlar tek başına mutlu etmeye yetmiyor. Anın içinde yaşamak asıl anahtar. Yıllardır anksiyete ile yaşayan biri olarak söylüyorum, çok basit ve saçma geliyor biliyorum. Ama geçmiş ve gelecekten vazgeçin, huzur bu anda.


Çocuğunuz süt sevmiyor mu? Sütü Sevdirecek harika bir tarifim var!

 


Dün bir arkadaşıma çaya davetliydim. Öğleden sonra olduğu için çocukları evdeydi. Ben de giderken onların sevebileceği lezzetli bir şeyler almak istedim. Ufak tefek atıştırmalık yiyeceklerin yanında marketten en sevdiğim markanın ambalajlı sütünü aldım. Süt, bizim evde çok tüketildiği için artık her alışverişlerimde sanırım hiç düşünmeden sepete ekliyorum.

Evlerine gittiğimde arkadaşım torbaları boşaltırken sütleri kendime aldığımı sanınca biraz şaşırdım. Meğer çocukları süt “sevmezmiş”. Benim düşünceme göre, çocuklar bir gıdayı, bir yiyeceği sevmediğinde bu gerçek fikir değil, bir etkilenme veya zorlanma sonucu oluyor. Yani çocuğu yemesi veya içmesi için zorlarsan o çocuk o gıdayı bir daha tüketmeyebiliyor. O yüzden çocukları serbest bırakmak, sıkmamak, o gıdayı farklı tarif ve formlarda denemelerini sağlayarak onlara sevdirmek lazım. Hele ki konu beslenme için olmazsa olmazlardan süt ise….

Arkadaşımla sohbet ettiğimizde  çekinerek ambalajlı sütleri pek kullanmak istemediğini söyledi. Nedenini sorduğumda ise besin değerinindüşük olduğunu duyduğunu ama bunu da araştırmadığını, tamamen kendi fikri olduğunu söyledi. Hızlıca bir google’layarak onunla birkaç araştırmayı paylaştım.  Çıkan sonuçlar,onu şaşırttığı kadar beni de şaşırttı. Zira bilmediğim bir sürü şey öğrendim. Bu vesileyle arkadaşıma da teşekkür ederim yeni şeyler öğrenmemi sağladığı için. 

Araştırmam sonucunda edindiğim bilgileri kısaca sizinle de paylaşmak istedim. Süt özelikle 1-4 yaş döneminde zihinsel gelişime katkı sağlıyor. Çocukluk ve ergenlik döneminde güçlü kemik ve diş oluşumunu sağlıyor.  Sonraki dönemlerde yani gebelik ve emzirme dönemlerinde bebeğin sağlıklı gelişimi için gerekli vitamin ve minerallerin vücuda alınmasına ve bebeğin kemik gelişimine yardımcı oluyor. 

Hamilelik dönemlerinde annelerin çoğunda yaşanan kemik ve diş problemlerinin oluşumunu önlüyor. Yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinde ise yaşanması olası olan kemik problemlerinin önüne geçilmesinde etkili rol oynuyor. Vücudun ihtiyaç duyduğu protein, kalsiyum, fosfor, B2 vitamini gibi birçok besin öğesini de içinde barındıran süt sağlıklı ve kaliteli yaşamın anahtarı diyebiliriz. Eğer siz de yaşamınızı daha kaliteli sürdürmek, olası sağlık problemlerinin önüne geçmek istiyorsanız her gün az 2 bardak süt ve 1 porsiyon süt ürünü tüketmenizi öneririm. Uzmanlar yetişkin ve yaşlıların da ortalama 2 bardak süt içmelerini öneriyorlar. Hal böyle olunca aslında sütün günlük beslenmemizde ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görmüş oluyoruz.



Ambalajlı Sütler Nasıl üretiliyor?

Ambalajlı sütler, ısıl İşlem Görmüş İçme Sütleri Tebliği’ne uygun ısıl işlem geçirerek ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından onaylanan tesislerde üretiliyor. 

Isıl işlem, dünya çapında tüm sütlere uygulanan bir yöntemmiş meğer. Bu işlemin  amacı, sütün besleyiciliğinden ve içeriğindeki vitaminlerinden de herhangi bir kayba uğramadan, insanlarda ciddi hastalık riski oluşturabilecek etkenlerin tamamen uzaklaştırılmasıymış. mış.
Bu arada aranızda çiğ süt kullanan varsa diye çok ama çok önemli bir bilgi eklemek istiyorum. Çiğ olarak tüketime sunulan açıkta satılan sütler biliyorsunuz sokakta, dükkan önlerinde, mağaza kapılarında filan satılıyor. E tabii soğuk zincir de hak getire! Bu sütlerde soğuk zincir sağlanamadığından, tüketiciye ulaşana kadar geçen taşıma sürecinde toplam bakteri yükü artıyor. Bu zararlı mikroorganizmaların uzaklaştırılması amacıyla evlerde kontrolsüz bir şekilde uzun süre kaynatılıyor ve bu yüzden vitamin-mineral kayıpları ambalajlı sütlere göre daha fazla oluyor.

Özetlemek gerekirse; kendi sağlığınız ve çocuğunuzun sağlığı için her yerden süt almayın, çiğ süt almayın, denetimden geçmeyen sütü doğal sözüne kanıp eve sokmayın. Çocuklarınızı da onu sevmiyor, bunu sevmiyor diye şartlandırmayın. Sadece neyi nasıl sunacağınızı bilin ve çocuğunuza, yeni şeyler denemesi ve sevmesi için her zaman şans verin.  Çocuğunuza sütü sevdirecek bir tarifle bu yazımı sonlandırıyorum 
Şimdiden hepinize afiyet olsun.

Çilekli& muzlu Smootie Tarifi:
• 10 adet çilek,
• Yarım olgunlaşmış muz
• 1/2 bardak kutu süt, 
• 2 küp buz.
• Çocuklar için hazırlıyorsanız 1 tatlı kaşığı bal
Yukarıdaki karışımı 1 dakika blender’dan geçirin ve şahane bir yaz içeceğiniz hazır! 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...