1 Eylül'e iki gün kalmışken, yapmam gerekenler ve yazmam gerekenler kafamda şekillenmeye başladı bile. Ben son dakika insanı olduğumdan yine yapacaklarımı da son ana bıraktım. Şu an odamda tekim. Normalde kardeşimle aynı odayı paylaştığımız için çok yalnız kalamam ve kaldığım zaman da günlük falan yazmak isterim, eşyalarımı düzeltmek isterim. Ama nedense bilgisayarın başından kalkamam. Şu anda da kalkamıyorum. Halbuki yapmak istediğim çok şey var.

Bunlar dışında iş hayatımla ilgili de planlar yapmalıyım. Ne istediğime karar vermeliyim. Şu an stajımın bitmesine bir ay kaldığını varsayarsak, bir ay sonra ruhsat bekleyen avukat modunda olacağım ve iş aramaya başlayacağım. Ne kadar "avukatlar resmi olarak uzmanlık seçmez ve her türlü davaya bakarlar" gibi bir sistem varolsa da, aslında biz alan seçmek zorundayız. Ceza hukukunda mı, özel hukukta mı, idare hukukunda mı çalışmak istediğimize karar vermek zorundayız. Aslında buna karar vermeye bizi baro zorlamıyor. Hayat zorluyor. Seçersek ve o konuda uzmanlaşırsak daha çok para kazanıyoruz...
Ahh ah. Ne hayallerimi gömdüm bir bilseniz. Hatta o kadar gömdüm ki artık hayalim bile değiller sanırım. Ceza avukatı olmak, sadece kadın ve çocukların mağdur oldukları davalara bakmak, asla ticaret hukuku yapmamak, yapsam bile şirket avukatı olmamak... Gerçi hala banka avukatı olmaya karşıyım ama eminim o da değişir. Neyi yapmam dediysem, neyi kınadıysam hayat onu altın tepside sundu önüme. Bana yaşamaktan başka bir seçenek bırakmadı. Önce kadın olduğum ve duygusal olduğum için ceza avukatlığı yapamayacağımı söylediler. En başta inanmadım ama işin içine girince ben de hafiften uzaklaştım. Sonra kadın ve çocukların mağdur olduğu davalara bakarak hiç para kazanamayacağımı fark ettim ve hedefimi hem para kazandıran davalara bakan hem de mağdurların davalarına bakan avukat olma yönünde değiştirdim. Sonra para kazanmak için ticaret hukukunu bilmek zorunda olduğumu fark ettim. Stajyerken köle gibi çalıştırıldıktan sonra İstanbul şehrinden de, toplu taşımadan da, insanlardan da nefret ettim.
"Girerim bir şirketin hukuk departmanına masa başı işimi yaparım bu kadar pisliği çekmeden" diye düşündüm. Sonra ağzımdan banka avukatlığı lafı çıktı.
"Dur kızım" dedim, "Ne yapıyorsun sen? İdeallerin nerede?" Sonra içimdeki, sevdiği adamla dünyayı gezmek isteyen, çocuklarının benim yaşadıklarımı yaşamasını istemeyen, ailesine maddi manevi rahat bir hayat sunmak isteyen Moira'nın paraya ihtiyacı olduğunu söyleyen bir ses yükseldi.
"O isteklerin yüzünden ideallerini gömmüştün ya Moira?" dedi. "Artık yeni ideallerin var" dedi. Sonra diğer Moira başladı.
"Hani çok ünlü bir avukat olmak istiyordun? Tecavüz kurbanı kadın ve çocukların haklarına insan hakları mahkemesine kadar savunan, mağdurun yanında olan avukat olacaktın?" dedi. İkisini de susturdum.
"Nasıl olacağım ki?" dedim. Şu an hangi noktada mıyım?
Ben çok başarılı olacağım ve para kazanacağım bir alan bulmak, o alanda yüksek lisans yapmak, ingilizcemi geliştirmek ve başarılı olmak zorundayım. Hem kendi hayatımda mutlu olmak, hem de mağdur insanlara yardım etmek için başarılı olmam şart. Bunları nasıl yapacağımla ilgili yavaş yavaş yolumu çiziyorum. Hala belirsizliklerim var tabi ki. Ama şu listelerimi yazmaya başlasam belki onlar da belirginleşir.
Bu arada yapmak istediklerimin arasına yeni bir alan daha katıldı. Din. Dini öğrenmek istiyorum. Her dini. Ama en başta kendi dinimi. İnancım ve Allah'la olan muhabbetim her zaman güçlü olsa da hiç Kuran'ı okuyamadım. Evet başladım, ama Bakara suresini geçemedim. Neden? Çünkü Kuran bize dini öğreten bir kitap ama biz o kitaptan korkarak büyüdük. Yeminlerimiz bile Kuran'ın bizi çarpmasıyla ilgili. İnsanın gusül abdesti alması ve usturuplu giyinerek Kuran'ı okuması benim için yeterliydi. Ama bazıları kitaba dokunmak için bile namaz abdesti almam ve kapanmam gerektiğini o kadar empoze etmişler ki beynime, kitaba abdestli olsam bile ojeyle dokunamıyorum korkudan. İslam gerçekten müslümanlardan öğrenilmesi gereken bir şey değil bence.
Bakalım geçtiğimiz sene neleri başarmışım, bu sene neleri başarmak istiyorum...