31 Ekim 2020 Cumartesi

Ben Nasıl Mutlu Olunacağını Unuttum - Hayatı Kendime Nasıl Zehir Ediyorum #6

Bazı insanlar çok neşeli, enerjik. Sanki sürekli gülebiliyor gibiler. Bu nasıl yapılıyor ben de öğrenmek istiyorum. Ben sürekli asık suratlıyım, sürekli dertliyim. Bazen özellikle çok enerjik davranmaya, gülümsemeye çalışıyorum. Kendimi olmadığım birine dönüştürmeye, her zaman enerjisi ile ışıldayan o kişilerden biri haline getirmeye çalışıyorum. Hani bazıları için derler ya onun enerjisi çok yüksektir, her zaman güler yüzlüdür, yanına üzgün gidersin modun yükselir, işte ben de o insanlardan olmak istiyorum. Ama olmuyor işte, olmuyor. Ne kadar çok şeye sahip olursam o kadar mutsuz oluyorum. Psikoloğumla konuştuklarım, okuduğum psikoloji kitaplarından öğrendiklerim ve mutsuzluğumla ilgili düşünmem üzerine bazı sonuçlara vardım ve bu sonucun doğru olmasını çok istiyorum. Çünkü o zaman çözülebilir bir problem var demektir. Bir kurtuluş var demektir.


Ne zaman, hayatımdaki hangi anda kendimi hüzünle bütünleştirdim? Hislerimi, etrafımda olan bitene üzülerek ve çaresiz hissederek ifade etmek neden bana bu kadar yapıştı? Düşünüyorum... Çocukluğumu düşünüyorum. Özellikle çocukluğumu düşünüyorum çünkü oralarda bir yerlerde olduğuna eminim. Ben bir noktada kendimi sürekli zorluklar yaşayan kişi kimliği ile var etmişim. Bunun üzerine düşündüğümde ilk aklıma gelen babamın annemden, annemin doğum günü yemeğine çıkmadan önce, yemeği ödeyebilmek için para istemesini gördüğüm ve görmemiş gibi davrandığım o an geliyor. Babamın yetersizliği, annemin kırk yılda bir yaşadığı doğum gününde yemeğe çıkarılma mutluluğunun bile yarım bırakılışı... Annemin istediğini bildiğim ama 100 TL olduğu için alamadığım beyaz kaban. O zamanın 100 TL'si daha çoktu tabi, bahsettiğim anı 15-20 yıl öncesi falan.

Orada yarım kalan bir mutluluk var mesela. Annemin kendisi için planlanan o günün mutluluğunu yaşayamaması, bir şekilde bozulması var. Şimdi o dönemlere dönünce mesela annem o dönemki ekonomik durumumuzda asla dışarı yemeğe çıkmazdı çünkü cidden lükstü. Doğum günü diye sürpriz yapılınca mutlu oldu ama parası kendisinden istendi. Öyle çok büyük bir yemek de düşünmeyin. O günden sonra babam benim gözümde hep parasız kaldı. Öyleydi de zaten. Bir yere gitsek parası var mı acaba yoktur kesin diye diken üstünde sipariş verdim. Ama burada beni yıkan o yetersizlikten çok annemin yarım kalan mutluluğu oldu sanırım, o hayal kırıklığı oldu. Sonuçta babam işçi, emekçi olup parası olmayan bir insan değildi. Tembel, kazandığını da uyuşturucuya veren bir insandı dolayısıyla yapılan daha da ağır hale geliyordu.

Beynimi ve anılarımı araştırdığımda aklıma gelen ikinci anım, ilkokulda gece yarısı aşırı bir karın ağrısı ile uyanmam ve hastaneye gitmemiz gerektiği. Annem hemen giyindi, babamı uyandırmaya çalıştı. Kafası dumanlı ve gözleri kan çanağı halde olduğundan olsa gerek zor uyandı. Annem sessizce hastaneye gitmemiz gerektiğini söyledi ve parası olup olmadığını sordu. Cebime bak dedi babam. Yoktu parası. Annem yok burada deyince babam sesini yükseltti, ee nerden bulursan bul be, dedi. O gece hastanede anneme boşan dedim, ama çocuktum tabi ne kadar ikna edebilirim ki, sadece bizi düşünme biz boşanırsanız daha mutlu oluruz diyebildim ama o zaman uyuşturucuyu falan bilmiyorum. Sonra bizim konuşmamızı duyan gerizekalı bir teyze anneme, kızım kalbinin sesini dinle, dedi. O an aslında benim sesimi dinlemesi gerekiyordu.

Bu iki anıda ortak bir nokta var. Çıkarsızca yaşanan devamlı bir mutluluğun mümkün olmaması ve dolayısıyla o muhteşem beynimizin biz farkında olmadan vardığı sonuç ile ortaya çıkan, mutlu olmak mümkün değil, bitecek, terk edileceğim inancı. Maddi ve manevi olarak kızını ve eşini terk etmiş bir baba var ortada. Benim etrafımda bir tane bile mutlu evlilik yok. Terk edilen, şiddet gören, kaybeden çok kadın var ailemde. Aslında hepsi öyle diyebilirim. Travmaların genetik olarak aktarıldığını biliyor muydunuz? Genetik olarak aktarılanlara, (yanlış) öğrenilen gerçeklikler de eklenince şu sonuç çıkıyor. Asla ve asla mutlu olamayacağım. 

Ne zaman sevgilimle harika bir tatile gitsek, çok güzel bir yeri gezsek, arabama binip müziği açsam, kendime kaliteli ve pahalı güzel bir şey alsam aklıma annem geliyor. O yapamadı, ben bunları yaşıyorum diye vicdan azabı çekiyorum. Annem babamdan ayrıldıktan sonra mesleğinde yükseldi, maddi olarak gayet iyi, aslında mutlu da. Ama ben asla aşamıyorum, annemi de buraya getireyim, anneme de araba kullanmayı öğreteyim, keşke tekrar aşık olsa da çok mutlu olsa diye diye kendi mutluluğumu aklamaya çalışıyorum... Benim tüm mutsuzlukların üzerini çiğneyip mutlu olmaya ne hakkım var? Bir noktada kaybedeceğimden korkuyorum. İstanbul ile ilişkimiz o kadar mükemmel ki, bir noktada bir şey olacak ve ben o güvenli alanıma, mutsuz ve hüzünlü alanıma döneceğim sanıyorum. Beni bu kadar sevmesi mümkün değil yahu diyorum, çocuk yaptıktan sonra kesin bıkacak mümkünatı yok. Aldatıp terk etmesi veya uyuşturucu kullanıp her şeyi mahvetmesi sahip olduğumuz sevgi ile ihtimal dahilinde görünmüyorsa aklıma daha korkunç ihtimaller geliyor. Onlardan bahsetmek bile istemiyorum. 

Düşünüyorum, insanlar nasıl her şeye rağmen mutlular? Yarın ne olacağını bilmiyoruz, en iyi ihtimalle kazasız belasız birlikte yaşlansak bile bir noktada birimiz o kaybı yaşamak zorundayız. İnsanlar nasıl tüm bu gerçeklere rağmen mutlu yahu???? Gerçekten bu çok ama çok ilginç, ben yaşayamıyorum arkadaşlar. Ben tükeniyorum artık. Bazen gerçekten ölsem kurtulurdum diyorum kendimden, düşüncelerimden. İçimde bana düşman biri yaşıyor ve sürekli konuşuyor ben katlanamıyorum. Asla susmuyor ve gerçekten mutlu olmamı istemiyor.

Hayatımda sahip olmak istediğim maddi şeylerden en büyüğü arabaydı. Bir arabam olsun.. 2019 yılının sonuna doğru bakmaya başladım. Pandemi ve ekonomik kriz nedeniyle ben bakarken 90 bin olan arabalar gün geçtikçe arttı, 150 bine çıktı. Ben artık ikinci ele bu kadar veremem, sıraya girer sıfır araç beklerim diye düşünerek ismimi yazdırdım. İnsanlara 2-3 ayda ancak sıra geldiğini söylediler ama şansıma 2 gün sonra aradılar ve almak isteyip istemediğimi sordular. Minik, harika ve beyaz. Kredi başvurusu yaptım hemen. Birikmişim yetersizdi ama benim canım annem destek oldu hemen. Ve aldım. Hayatımda en çok istediğim şeylerden biri artık benimdi. Müziği açıp keyifle arabamı kullanmayı, en azından bir süre boyunca aşırı mutlu bir ruh halinde olmayı bekliyordum ama asla asla asla öyle olmadı.

Resmen hisleri alınmış gibiyim. Tamam arabayı çok sevdim, isim falan taktım, canım arabam falan ama cidden arkadaşlar ben mutlu olmayı unuttum. Hani o boğazınızdan taşan, hıçkırarak gülümsemeye sebep olan salakça ve coşkulu mutluluk anları vardır ya, tüm saçmalıklarına ve zorluklarına rağmen ben bu hayat mücadelesini bile seviyorum dersiniz. Ben işte onu kaybettim. Bütün şarkılar kayıplarla, bütün filmler mutsuzlukla, bütün kitaplar zorluklarla ilgili gibi geliyor. Bir kabuğun içine girdim kırıp çıkarmıyorum sanki. İnancım zayıfladı, dua ediyorum ama sanki tanrıyı kızdırmaktan ve her şeyi benden almasından korktuğumdan dolayı rol yapıyorum gibi geliyor. Sanki o bilmiyor da. Ben çok özledim mutlu olmayı, korkmamayı arkadaşlar. Nasıl sürekli gülümseyen, hayatı seven, umutlu insan olunuyor bilen varsa yalvarırım söylesin.


10 yorum:

  1. Aile içinde meydana gelen sorunlar çok büyük travmalar yaratıyor maalesef. Kolay olmamakla birlikte bunları aşmanın bir yolunu bulmak gerek. Hayat boyu bu yükleri taşıyamayız. Kolaylıklar ve yüzünün gülmesini dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Turgay Aksoy,

      Maalesef evet, hatta bence travmaların çok büyük bir kısmı aile yüzünden yaşanıyor. Aşmanın yollarını bulmaya çalışıyorum ama yıllardır böyle işte. Bir şekilde atlatacağıma eminim.. Güzel dileğiniz için çok teşekkürler.

      Sil
  2. Sevgili Moira M, sana demek istediğim bu karanlık dönemler hep seninle kalmaycak, geçecek. Nereden mi biliyorum, çünkü ben de o yoldan geçtim. O sorularını okurken, sanki benim yolda bırakıp gittiğim, sonra başkasının bulduğu ve sahiplendiği sorular gibi geldi. Bir zamanlar benimdi onu demek istiyorum. Herkes nasıl yaşıyor? Ben neden yapamıyorum demiştim terapiste. Bir de ek olarak şunu demek istiyorum sana: sen başkasının mutluluğunun ya da mutsuzluğunun sorumlusu değilsin, anneni ne kadar sevsen de mutlu olabilmek onun kendi sorumluluğunda. Bir yerde sınırını çizmen gerekiyor. Bu bencillik değil. "Ben"'lik. Birey olmak. Sevilmeyi sonuna kadar hakettiğinden eminim. Mutlu olmak da hakkın. Her insan gibi. Ha bir de mutluluğu küçük şeylerde bulabildim ben, büyük olaylarda değil. Çok klişe gelebilir ama mesela yağmurun güzelliğinin tadına varabildiğimde kurtulduğumu anlamıştım. Seni sevgiyle kucaklıyorum ve tüm güzelliklerin hayatına yağmasını diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Küçük joe,

      Ne güzel yazmışsın, sanki yolda bırakıp gittiğim, sonra başkasının bulduğu ve sahiplendiği sorular gibi diye. Böyle yorumları görünce biraz daha normal ve iyi hissediyorum gerçekten, çok teşekkür ederim. Dediklerini tekrar tekrar okudum, evet bu bencillik olmamalı bunu kendime hatırlatacağım. Hiç klişe değil, çok haklısın. Ben de hep küçük anlarda mutlu hissettiğimde gerçekten o duyguyu tadabiliyorum. Çok teşekkür ediyorum değerli desteğin için. Ben de aynılarını senin için diliyorum..

      Sil
  3. yazıyı okurken kendi düşüncelerimi de okudum sanki. ne diyebilirim ki... ben de çözüm kısmında ne yapacağımı bilmiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kedikedikedi,

      Gerçekten mi? Yalnız değiliz demek ki. Bunu bilmek de çok rahatlatıcı. Aslında tek çözümüm bu sorunlar hakkında düşünmeyi bırakmak olduğuna eminim. Ama nasıl.. sanırım aklımıza takılanlarla savaş vermeyi, endişe ve şüphelerimizi cevaplamaya, kendimizi aksine inandırmaya çalışmaktan vazgeçmeliyiz. Bu endişelerimizin gerçekleşeceği anlamına asla ama asla gelmez. Bunu anlamamız lazım sanırım..

      Sil
  4. Canım ya, okudukça üzüldüm. biz buraya birşeyler yazmaktan başka birşey yapamayız, keşke
    daha çok yardımımız olsaydı. herkes nasıl bu kadar mutlu diyorsun, emin ol herkes
    çok mutlu değil. yaşamın farklı kesitlerinde farklı olaylar ve duygularla doluyuz. önümüze
    dolu şey çıkıyor. mutlu ve huzurlu olmak için savaş veriyoruz. blogumda hep
    pozitif şeyler yazmaya, hayata olumlu bakmaya çalışıyorum bu çabucak geçen
    ömürde. haftanın 2 günü mutluysam 4 gün üzüntü veren şey mutlaka oluyor. ama ipleri elden bırakmamaya çalışıyorum. artık büyük şeyler değil de sıradan ve küçük olaylarda
    huzuru bulmaya çalışıyorum ve fazla da beklentim yok hayattan. bugün sorunsuz yedim içtim uyudum ya diyorum şükür.
    yaşadıkların çok ağır. bence babanda dahil olmak üzere kendini affetmelisin. babana bile
    üzüldüm okurken. bir batağa saplanmış ve kimbilir neler yaşamış içinde. hesaplaşmaları içinde bitirip gönlüne ferahlığı sokmalısın. niye ben böyleyim deme. Allah sevdiği kullarını
    sıkarmış, bu yaşadıkların seni sen yapacak diye umuyorum bir gün.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. pelinpembesi,

      Yorumun için çok teşekkür ederim, geç cevabım için çok üzgünüm ama defalarca yazdım sildim. Sonra da yayınlayamadım.. Babamı ben daha önce affettim. Yaptıklarına rağmen onu hayatıma aldım, baba olarak değil arkadaş olarak da olsa hayatımda olacaktı, ondan maddi manevi hiçbir beklentiye girmeyecektim. Ama olmadı işte, babam hayatımda beni incitmeden var olmayı beceremedi.. Ben de senin gibi pozitif kalmaya çalışıyorum artık. Umarım bu da öncekiler gibi geçici olmaz.

      Sil
  5. Sevgili genç arkadaşım, ben mutlu görünen, devamlı gülümseyen, enerjiksin denen, tanıdıklarıma moral vermeyi seven insanlardanım. Yani senin yerinde olmak istediklerinden biriyim. Ama inan senin hissettiğin şeyleri çok sık hissediyorum. Hem de çocukluğumdan beri. "Annem daha iyi yaşasaydı, kardeşim şunu şunu yapabilseydi, babam daha sorumluluk sahibi olsaydı" vs. Ailemi dert edindiğim gibi tanımadıklarımın üzüntüsü bile içimi yakıyor. Bazen mutluyum bazen mutsuz. Ancak yaş ilerledikçe en azından kabullenmeyi öğrendim. Hayatın iniş ve çıkışlardan ibaret olduğunu öğrendim. Çok zor olduğunu ama yaşamaya değer olduğunu öğrendim. Ve en önemlisi mesela annem için üzülmem bitmese de onun kendi hayatını yaşayan ayrı bir insan olduğunu, benim kendi hayatımı yaşayan ayrı bir insan olduğumu kabul ettim. Herkes kendi hikâyesini yaşıyor. Bu konularda hassas olduğum için, hislerim bana ağır geldiği için oğlumu ara ara uyarıyorum. "Bizden sevgini zaten esirgemiyorsun ama sakın babanın ya da benim isteyip de yapamadıklarımız için, ya da bize dair herhangi benzer bir durum için kendini üzme, yorma, kendine yük etme. Herkesin hikâyesi ayrı" diyorum.
    Biliyorum dışarıdan söylemekle olmuyor ama en azından güzel bir yolda arabanı sürerken kafanı boşaltmanı, sadece o ana odaklanmanı diliyorum. Böyle böyle biraz da olsa alışkanlık oluşacaktır belki ve zaman her şeyi rayına oturtacaktır. İnan yüzde yüz mutlu insan yok. Elimizden geldiğince yükseltmeye çalışacağız kendimizi. Güzel kalpli bir insansın. Bu yüzden kendine iyi bakmalısın. Ne mutlu ki annenle birbirinize olan sevginiz var. Bu çok önemli. Annemle babam iyi geçinemezdi ve ben lisedeyken ayrıldılar. Yani şahane bir çocukluk yaşamadım, birçok şey eksik kaldı ama annem ve babam bizi çok severlerdi. O sevgi bana hep rehber oldu. Bu önemli. Zor zamanlardan geçiyoruz. Bu dönem zaten sıkıcı. Herkesin travmalarını tetikleyen bir ortam var. Ancak geçecek. Düşe kalka ilerlemeye devam edeceğiz:) Tüm kalbimle iyi günler diliyorum. Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Klio'nun Şarkısı,

      Geç yorumum için çok özür dilerim.

      Ailemi dert edindiğim gibi tanımadıklarımın üzüntüsü bile içimi yakıyor. Şu cümlenizde kendimi gördüm. Yorumunuzu birkaç kere okuyup üzerine düşündüm. Evet annem kendi hayatını yaşıyor, ben kendi hayatımı yaşıyorum doğru. Belki de sanki ailemizden farklı bir hayat ile var olamayacakmışız gibi yanlış bir düşünceye kapıldım fark etmeden.. Hikayelerimiz benzermiş. Bana da annemin sevgisi ve gücü rehber oldu. Babamdan ise nasıl yaşamamam gerektiğini öğrendim. O da bir şeydir değil mi? :)

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...